Скачать книгу

cânına rahm câne kıyma

      Sayyâd sakın cefâ yamandır

      Bilmezsin mi ki kana kandır

      Sayyâd bana bağışla kanın

      Yandırma cefâ oduna canın

      Sayyâd dedi budur maaşım

      Açman ayağın giderse başım

      Mecnûn ana verdi cümle rahtın

      Pâk eyledi bergden dırahtın

      Ol turfa gazâlin açtı bendin

      Şâd eyledi cân-ı derdimendin

      Yüz urdu yüzüne kıldı efgân

      Göz sürdü gözüne oldu giryân

      Ey çeşm-i nigâr yâdigârı

      Seyl eyle bana gam-ı nigârı

      Kıldıkta hayâl-i çeşm-i Leylî

      Sen ver ben hastaya tesellî

Mecnun’la Ceylan

      Giderken baktı ki bir avcı tuzak kurmuş ve tuzağına ceylanlar düşmüş. Bu tuzağa esir olan bir ceylanın kanlı gözyaşları kara gözlerine dolmuş. Boynu bükülmüş, ayağı bağlı, şehla gözü nemli ve canı yaralı. Mecnun bu ceylanın hâline acıdı, ona bakarak gül rengi gözyaşları döktü. Bu zulüm, gönlüne çok sert geldi; yumuşak yumuşak dedi ki:

      “Avcı, bu mis kokulu ceylana merhamet et! İnsan bu hâle acımaz mı? Bu zavallı zayıfın canına acı, cana kıyma! Avcı, cefa yamandır, ondan sakın. Bilmiyor musun ki kan edene kan olur! Avcı, bunun kanını bana bağışla, canını cefa ateşinde yakma.”

      Avcı cevap verdi:

      “Benim yiyeceğim budur, başımı kesseler ayağını açmam. Bu avı öldürmeyi ihmal edersem sonra çoluğumun çocuğumun hâli ne olur?”

      Mecnun, bir ağacı yapraklarından temizler gibi üstündeki bütün kıymetli şeyleri çıkararak ona verdi. O güzel ceylanın bağlarını açtırıp dertli canını şad etti. Yüzünü yüzüne dayayarak figana başladı ve gözünü onun gözüne sürerek ağladı:

      “Ey bana sevgilimin gözünü hatırlatan, onun gamını çekmemi kolaylaştır! Leyla’nın gözü hayalime geldikçe ben hastaya sen teselli ver!”

      Hayâlî

1

      Ey aşk-i yâre bende-i fermân olan başım

      Bî-taht ü tâc âleme sultân olan başım

      Kan ile ta’ne taşlarını lâ’l-renk edip

      Derd ü belâ güherlerine kân olan başım

      Ey bir gediğine bu cihânın konulmayıp

      Gam illerinde seng-i beyâbân olan başım

      Evvel benim firâk ile ummân edip yaşım

      Âhir habâb-ı lücce-i ummân olan başım

      Her gün Hayâlî gibi idüp bir makâmı seyr

      Her gice bir vilâyete sultan olan başım

2

      Al tuti gülşen-i minâyı seyrân eylesin

      Goncalar bülbül gibi feryad ü efgân eylesin

      Her yanadan lâleler açsın kadeh bezm ehline

      Her habab ol şevkten çak-i giribân eylesin

      Çeşme-i billûrdan yakut-ı nâb olsun revân

      Bahr-i hüsnün dilberin pür dürr ü mercân eylesin

      Çünki bu mamure-i âlem oluptur bî-sabat

      Bade seyli hane-i endûhu virân eylesin

      Benzemez şam-ı firâk içre Hayâlî yaşına

      Her bir encüm kendüyi bir mâh-ı tâbân eylesin

      Hayâlî

1

      Ey sevgilinin aşkına fermanlı köle olan başım. Taçsız, tahtsız âleme sultan olan başım!

      Atılan ayıplama taşlarını kanla lal rengine boyayarak dert ve bela cevherlerine maden ocağı olan başım!

      Ey, bu cihanın hiçbir gediğine konulmayıp gam ülkelerinde kırların taşı olan başım!

      Önce ayrılık derdiyle benim gözyaşımı umman ederek nihayet sonsuz denizler üzerindeki bir kabarcığa dönen başım!

      Hayâlî gibi her gün bir makamı dolaşıp her gece bir ülkeye sultan olan başım!

2

      Al papağan gök bahçelerini gezip dolaşsın, goncalar bülbül gibi feryat ve figan etsin.

      Kadeh, toplantıda bulunanlara, her yandan laleler açtırsın; o şevkten her kabarcık yakasını yırtsın.

      Billur pınarından saf yakut akıp dökülsün, sevgilinin güzellik denizini inci ve mercanla doldursun.

      Mademki bu mamur âlem ülkesi devamsızdır, bari şarap seli keder evini viran etsin.

      Hayâlî’nin ayrılık akşamındaki gözyaşına benzemez; her yıldız kendini parlak bir ay etsin!

      Yahya Bey

      Dâr-ı dünyâ deli gönlüm gibi vîrân olsa

      Ne cihân olsa ne cân olsa ne hicrân olsa

      Kâşki sevdiğimi sevse kamû halk-ı cihân

      Sözümüz cümle hemân kıssa-i cânân olsa

      Bir demir dâğı delip boynuna almak gibidir

      Her kişi âşık olurdu eğer âsân olsa

      Şâdmânım gam-ı yâr ile sevinmez bu kadar

      Bir gedâ cümle cihan mülküne sultân olsa

      Cân atar karşı çıkar izzet eder ey Yahyâ

      Hançer-i dilber ile bir sakınan cân olsa

      Muhibbî (Kanuni Sultan Süleyman)

      Allah Allah diyelim, sancak-ı şâhî çekelim

      Yürüyüp her yanedan şarka sipâhî çekelim

      İki yerden kuşanalım yine gayret kuşağın

      Bulaşıp toz ile toprağa bu râhı çekelim

      Pâymâl eyleyelim kişverini sürh-serin

      Gözüne sürme deyu dûd-ı siyâhı çekelim

      Bize farz olmuş iken olmamız İslâma zahir

      Nice bir oturalım bunca günâhı çekelim

      Umarım rehber ola bize Ebûbekr ü Ömer

      Ey Muhibbî yürüyüp şarka sipâhi çekelim

      Yahya Bey

      Dünya ülkesi deli gönlüm gibi viran olsa, ne cihan ne can ne de ayrılık olsa.

      Keşke cihanın halkı hep benim sevdiğimi sevse, hemen hepimizin sözü sevgilinin hikâyesi olsa.

      Aşk bir demir dağı delip boynuna almak gibidir, eğer kolay olsa herkes âşık olurdu.

      Sevgilinin derdiyle o kadar mesudum ki, bir dilenci, bütün cihan mülküne sultan olsa bu kadar sevinmez.

      Ey Yahya, o güzelin hançeriyle sakınan bir can olsa, can atar, karşı çıkar, saygı ve ikram gösterir.

      Muhibbî

      Allah

Скачать книгу