Скачать книгу

daha iyisini verse bile sen onun veremediklerini verebilirsin, anne, bir insanın ruhunu oluşturan azmi.”

      Kadın oğlunun sorularının anlamını bulmak için hızlı bir bakışla gökyüzünü taradı.

      “Kendimiz için adalet isterken, başkalarına karşı adaletsiz olmak erdem değildir. Yendiğimiz düşmanın cesaretini inkâr etmek zaferimizi hafife almak demektir. Eğer düşmanımız bizi sindirecek, bizi yenecek kadar güçlüyse, kendimize olan saygımız, talihsizliklerimiz için onun bizden daha aşağı niteliklere sahip olduğunu söylemek yerine daha başka açıklamalar bulmamızı gerektirir.”

      Oğluyla değil de kendi kendine konuşuyormuş gibi devam etti:

      “İçin rahat olsun, oğlum. Messala asil bir soydan geliyor, ailesi kuşaklardır çok ünlü. Roma Cumhuriyeti döneminde -ne kadar eskilerde olduğunu bilmem- bile bazıları asker bazıları sivil olarak ünlüydüler. Senatör rütbesine sahiplerdi ve hamilikleri hep aranır bir şeydi, çünkü her zaman zenginlerdi. Eğer bugün arkadaşın ecdadıyla övündüyse, sen de kendininkilerden söz edip onu utandırabilirdin. Üstünlüğünün kanıtı olarak soylarının izlenebileceği yıllardan, kahramanlıklardan ya da zenginlikten söz ettiyse -yeri gelmedikçe yapılan bu tür imalar küçük zihinlerin işaretidir- sen de hiç çekinmeden ve her biri üzerinde tek tek durarak kayıtları karşılaştırabilirdin.”

      Bir an düşündükten sonra devam etti.

      “Bugünün fikirlerinden biri de, ırkların ve ailelerin soyluluğunun zamana bağlı olduğudur. Bir İsrailoğlu karşısındaki üstünlüğüyle bu şekilde övünen bir Romalı iş kanıtlamaya gelince başarısız olur. Onların tarihi Roma’nın kuruluşuyla başlar, içlerindeki en iyileri bile kökenlerini bunun ötesine götüremez. Bazıları bunu yapmaya kalkıştı da bir tanesi bile geleneklere başvurmadan iddiasını kanıtlayamadı. Messala bunu yapamaz. Şimdi kendimize bir bakalım. Biz daha iyisini yapabilir miyiz?”

      Biraz daha aydınlık olsa delikanlı annesinin yüzüne yayılan gururu görebilirdi.

      “Romalıların bize meydan okuduklarını düşünelim. Ona ne kuşkuyla ne de övünçle karşılık verirdim.”

      Sesi titredi, hassas bir düşünce savunmanın şeklini değiştirdi.

      “Baban atalarıyla huzur içinde yatsın, sanki bugünmüş gibi hatırlıyorum, Yahuda’m, bir gün babanla ben eğlenceli bir grup arkadaşla seni Tanrı’ya takdim etmek için tapınağa gittik. Kumru kurban ettik, sonra papaza senin adını söyledim, benim yanımda, ‘Yahuda, Hur ailesinden Ithamar’ın oğlu.’ diye yazdı. O zaman bu isim kutsal ailemize ait kayıt defterine kaydedildi.

      Bu şekildeki kayıt geleneğinin ne zaman başladığını bilmiyorum. Mısır’dan kaçışın öncesine dayandığını biliyoruz. Hillel’in söylediğine göre İbrahim kayıtları kendi ismi ve oğullarının isimleriyle başlatmış ve onları diğer bütün ırklardan ayırıp yeryüzünün en yücesi ve en soylusu yapan Tanrı’nın vaatleriyle hareket etmişti. Yakup’un akdinin de benzer bir etkisi olmuştu. ‘Soyunun aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacak.’40 Böyle demişti bir melek İbrahim’e, Yehova-jireh’te. ‘Üzerinde yattığın toprakları sana ve soyuna vereceğim.’41 Böyle demişti Tanrı, Harran’a giderken Bethel’de uyuyan Yakup’a. Sonra bilgeler vadedilen toprakların adil bir şekilde bölünmesini beklediler. Bölünme günü kimin hisselere hak kazandığı bilinsin diye Nesiller Kitabı açıldı. Ama sadece bu değil. Bütün yeryüzünün kutsanması vaadi geleceğe kadar uzandı. Kutsamayla ilgili olarak tek bir isimden söz edildi, bu da seçilen ailenin en acizi olabilirdi, çünkü bizim Tanrı’mız rütbe ya da zenginlik farkı bilmez. Bu icraatın buna tanıklık edecek neslin erkekleri tarafından iyice anlaşılması ve övgülerin ait olduğu kişilere verilmesi için kayıtların tam bir kesinlikle tutulması gerekiyordu. Öyle tutuldu mu peki?”

      Delikanlı sabırsızlanıp da soruyu tekrar edinceye kadar yelpaze bir ileri bir geri gidip geldi. “Kayıtlar kesinlikle doğru mu?”

      “Hillel öyle olduğunu söylüyor ve tüm yaşayanlar içinde hiç kimse bu konuda onun kadar bilgi sahibi değil. Bizim insanımız zaman zaman yasanın bazı bölümlerine karşı ilgisizler, ama asla bu bölüme değil. Rektör bizzat Nesiller Kitabı’nın üç dönem izini sürdü, vaatlerden tapınağın açılışına, oradan esarete, oradan da günümüze. Kayıtlar sadece bir kere karıştırıldı, o da ikinci dönemin sonunda oldu, ama ulus uzun sürgünden dönünce Zerubbabel Tanrı’ya karşı ilk vazife olarak kitabı eski hâline getirip Yahudi soyunu yine iki bin yıl hiç bozulmadan taşımamızı sağladı. Şimdi…”

      Kadın, sanki oğlunun sözünü ettiği süreyi ölçmesine olanak vermek istermiş gibi durakladı.

      “Şimdi…” diye devam etti. “Romalının yılların zenginleştirdiği kanıyla övünmesinden ne çıkar? Bu durumda Rephaim Ovası’nda sürülerini güden İsrailoğulları Marciilerinen soylusundan42 bile daha soylular.”

      “Peki o kitaplara göre ben kimim, anne?”

      “Şu ana kadar anlattıklarım senin sorun için bir kaynak oluşturuyor. Sana cevap vereceğim. Eğer Messala burada olsaydı, diğerleri gibi o da, Asurluların Kudüs’ü alması ve bütün kıymetli taşlarıyla beraber tapınağı yerle bir etmesiyle birlikte sülalemizin izlerinin de kesildiğini söylerdi. O zaman sen de Zerubbabel’in yaptıklarını ortaya koyup Batı’dan gelen barbarlar Roma’yı alıp43 orada altı ay kamp kurdukları zaman Romalı soyunun sona erdiğini söylersin. Yönetimleri aile kayıtlarını saklamış mı? Eğer saklamışsa o korkunç günlerde onlara ne olmuş? Yo, yo, bizim Nesiller Kitabı’mız doğru, esarete, ilk tapınağın kuruluşuna ve Mısır’dan gelişe kadar kitabın izini sürünce senin Hur soyundan geldiğine eminiz. Zamanın kutsadığı bir köken şeref değil midir? Daha da ileri gitmek istersen Tevrat’a bak, Sayılar Kitabı’nı ve Âdem’in yetmiş iki kuşak sonrasını araştır, atalarını bulacaksın.”

      Damdaki odada bir süre sessizlik oldu.

      “Teşekkür ederim, anneciğim.” dedi Yahuda, annesinin ellerini ellerinin arasına alıp. “Bütün kalbimle teşekkür ederim. Rektörü kabul etmemekte haklıymışım, o beni senden fazla tatmin edemezdi. Peki, bir aileyi soylu yapmak için tek başına zaman yeterli midir?”

      “Unutuyorsun, unutuyorsun, bizim iddiamız sadece zamana dayanmıyor, Tanrı’nın tercihi bizim asıl zaferimiz.”

      “Sen bir ırktan bahsediyorsun, anne, bense aileden, bizim ailemizden. İbrahim’den sonraki yıllar boyunca neyi başardı? Ne yaptı? Kendilerini yücelten ne yaptılar?”

      Bütün bu zaman boyunca oğlunun amacını yanlış anlamış olabileceğini düşünerek tereddüt etti kadın. Onun aradığı bilgi incinmiş gururun onarılmasından daha fazlası olabilirdi. Gençlik, içinde şahane bir şey olan insan ruhunun sürekli gelişerek yaşadığı ve kimisinde diğerlerinden daha erken olan ortaya çıkma anını beklediği boyalı bir kabuktan başka bir şey değildir. İşte oğlu için de böyle bir anın gelmiş olabileceği algısıyla ürperdi; tıpkı yeni doğan çocukların bir yandan ağlarken bir yandan da gölgeleri yakalamak için ellerini uzatmaları gibi onun ruhu da geçici bir körlük içinde elle tutulmaz geleceği yakalamaya çalışıyordu. Bir çocuğun, “Ben kimim?” ve “Ne olacağım?” sorusuyla karşılarına geldiği insanların özenli olmaları gerekir. Bir sanatçının her bir parmak temasıyla kili şekillendirmesi gibi, verilen cevaptaki her bir kelime de ömrün kalan kısmının kanıtı olabilir.

      “Hissediyorum, Yahuda’m.” dedi kadın oğlunun

Скачать книгу


<p>40</p>

Kutsal Kitap, Yaratılış 22: 18. (ç.n.)

<p>41</p>

Kutsal Kitap: Yaratılış 28: 13. (ç.n.)

<p>42</p>

Marcus Junius Brutus, MÖ 42’de ölmüştür.

<p>43</p>

Nebukadnezar tarafından yönetilen Asurlular MÖ 597’de tapınağı yıkmışlar; II. Alaric tarafından yönetilen Vizigotlar MS 410’da Roma’yı ele geçirmişlerdir.