ТОП просматриваемых книг сайта:
İstanbul'un tarihi, kültürü ve yaşamı. Richard Tillinghast
Читать онлайн.Название İstanbul'un tarihi, kültürü ve yaşamı
Год выпуска 0
isbn 978-625-8068-86-3
Автор произведения Richard Tillinghast
Издательство Maya Kitap
Bu dilin tarihçesi ve sınıflandırılmasıyla ilgili söylenecek çok şey var. İngilizcenin cümle yapısı nasıl “Özne-Yüklem-Tümleç” modeli etrafında şekillenmişse, Türkçe geleneksel olarak “Özne-Tümleç-Yüklem” modelini tercih etmiştir. “Ahmet bugün şehirde bana bir masal anlattı,” cümlesinde olduğu gibi cümlenin aktarmak istediği tüm bilgiler öznenin ardından sıralanıyor ve cümle en sona gelen eylemle toparlanıyor. Cümlenin eylemini ortaya koymadan önce Türkçe bizi eylemin ne zaman, nerede, kime yapıldığıyla ilgili bilgilendiriyor. Ancak vurgu için kelimeler yer değiştirebildiğinden bu kurallar her zaman uygulanmıyor.
Türkçe zamirler cinsiyet belirtmiyor. “Örneğin ‘o’ zamiri tek başına içeriğe bağlı olarak dişi, erkek ve cins isme işaret edebiliyor. Türkçede İngilizcede yaygın olarak kullanılan “sahip olmak” fiili yok mesela. Peki o zaman kişi sahipliğini veya mülkiyetini nasıl ifade ediyor? “Arabam var” örneğinde olduğu gibi sahip olunan şeyi betimleyen kelimeye doğru takıyı getirip Türkçede yaygın olarak kullanılan “var” kelimesini ekleyerek yapılır. “Var” sözcüğünün zıddı “yok”tur. Arabam bulunmuyor anlamına gelen “Arabam yok” gibi. Yine İngilizcenin aksine Türkçede ilgeç bulunmuyor, verilmek istenen anlam “arabada”, “arabadan”, “arabamı sürüyorum” örneklerinde olduğu gibi eklerle sağlanıyor.
Türkçe sondan eklemeli bir dil olduğu için bir kelimenin kendisine eklenen başka bir kelimeyle anlamı değişir. Örneğin bir önceki bölümde kullanılan “çamaşırhane”, “çamaşır” kelimesine yer bildiren “hane” kelimesinin eklenmesiyle meydana gelir. İki kelime arasındaki bağlantı ayrıca nispeten biraz daha belirli bir yöntemle, “iyelik eki” kullanılarak dile getirilir. Mevlevi dervişlerin toplandığı Tünel’deki mevlevihanenin adının anlamı tam olarak “Mevlevilerin Evi”dir. “Galata Mevlevihanesi” derken iki sesli harfin arka arkaya gelmesini engellemek için kelimenin sonundaki “i” harfinden önce gelen tampon sessiz harf “s” ikinci kelimenin birinciyle ilgili olduğunu gösterir.
Bu anlattıklarım öğrenmek istediklerinizden fazla olabilir. Ancak bir kelimenin sonunda neden “i” olup olmadığına açıklık getirmeliyiz. Cadde ve sokak örneğinde olduğu gibi kelimenin sonundaki “i” o kelimenin bir öncekine bağlı olduğunu göstererek iyelik çiftini tamamlar. “i” harfini eklediğinizde aynı Amerika’daki çocuklar için yapılan televizyon programının benzeri olan Susam Sokağı’nda olduğu gibi “sokak” kelimesi “sokağı” haline dönüşüyor. (Türkler sert sesleri sevmiyorlar, o yüzden “k” yumuşayarak “ğ” haline dönüşüyor.)
Ayasofya veya Divan Yolu gibi yer isimleri bazen iki ayrı kelime olarak bazen de bitişik yazılıyor. Sonradan camiye dönüştürülmüş şehrin göze çarpan iki kilisesi Aya Sergios ve Bachos (St. Sergius and Bacchus) Büyük Ayasofya kilisesine benzerliği nedeniyle “Küçük Ayasofya” olarak bilinir. Adını aldığı caminin ve sokağın isminin birleşik olarak Küçükayasofya veya ayrı ayrı Küçük Ayasofya şeklinde yazıldığını görebilirsiniz.
Türkçeyi kulağa hoş gelen bir dil yapan içindeki sesli uyumudur. Art arda gelen hecelerdeki sesli harfler kendisinden önce gelen kalıba uymak için değişiyorlar. Arabalar ve kalemler örneklerinde olduğu gibi bir kelimeyi çoğul yapmak için sonuna “ler” ya da “lar” ekleri getiriliyor.
Dilbilimcilere göre ağız yapısı sebebiyle d ve t harfleri dönüşümlü olarak kullanılabiliyor. Örneğin Mahmut ve Mehmet bazen Mahmud ve Mehmed olarak yazılıyor. Yumuşak g biraz kafa karıştırıcı olabilir. Kendi başına seslendirilemiyor, yalnızca bir önceki sesliyi uzatmaya yarıyor. Tıpkı Beyoğlu kelimesini telaffuz ettiğimiz gibi.
Ayrıca İngilizcede olmayan sesli harfler de var. Örneğin Atatürk isminde bulunan çift noktalı u harfi dudakları yuvarlatıp İngilizce u seslisini söyleyerek telaffuz ediliyor. Köprü kelimesinin ilk hecesindeki çift noktalı o harfi ö ise sesi ağzınızın ön kısmına doğru iterseniz biraz İngilizcedeki cup sözcüğünün telaffuzuna benziyor. Bir de üzerinde noktası olmayan “ı” harfi var. Bu sesi ağzın ön tarafına doğru itince biraz da İngilizcedeki “uh” sesine benziyor. Büyük I harfini büyük İ harfinden ayırmak için Türkler “İ” karakterini kullanıyorlar.
Dilbilgisi olarak Türkler cinsiyet belirtmiyorlar. “Onun evi” dediğimizde örneğin, içerik bize bir erkeğin mi yoksa bir kadının evi mi olduğunu söylemeli. İngilizcedeki sibling sözcüğünün karşılığı olan kardeş sözcüğü, erkek kardeş ya da kız kardeş diyerek kesinleştiriliyor.
Türkçede çoğul olarak kullanılan kelimeler İngilizcede tekil olarak kullanılabiliyor. Birisi size yolculukla ilgili iyi temennilerini sunmak istiyorsa “iyi yolculuklar” veya “iyi akşamlar” diyor.
Bu gözlemler işin yalnızca yüzeysel kısmı. Türkçe birçok açıdan büyüleyici bir dil. Belki de sadece İngilizceden farklı olduğu için bana öyle geliyordur. Elverişli bir dil olmasının bir sebebi de konuşma dilinin çeşitli koşullarda reçete gibi kullanılan ortak latifelere sahip olması. Restoranlarda sık sık garsonlardan ve yemek yediğiniz dostlarınızdan “bon apetit”e karşılık gelen “afiyet olsun” sözünü duyarsınız. Eğer birisi hastaysa ya da başına bir iş gelmişse “geçmiş olsun” diyorsunuz. Bir işle meşgul olan birinin yanından geçerken aynı koşullarda Fransızcada söylenen “bon courage”la aynı manaya gelen “kolay gelsin”i kullanabilirsiniz. “Kolay gelsin” aynı zamanda İngilizcedeki “take it easy” gibi kullanılan yaygın bir gayrı resmi uğurlama sözü.
Eğer “günaydın” veya “iyi akşamlar” telaffuz açısından zor geliyorsa o zaman “merhaba” da gayrı resmi olmasına rağmen işe yarıyor. “Teşekkür ederim” demesi zor, hatta “çok teşekkür ederim” ondan daha da zor. Sağ olun (resmi) veya sağ ol (gayrı resmi) sağlıklı ve güçlü ol anlamına gelen bir söz ve şükranlarınızı ifade ederken kullanılabilir. Bunlardan birkaç tane öğrendiğinizde siz de “ne kadar güzel Türkçe” konuştuğunuzu göreceksiniz.
II. Bölüm
Roma ve Bizans Döneminde Konstantinopolis
6
Büyük Konstantin
Roma, Shakespeare’in “en zirvedeki ve muhteşem dönemi” diye tabir ettiği 4. yüzyılda, tarihinin tehlikeli bir dönemine giriyordu. Roma Cumhuriyeti yerini hayli zamandır dört bir yandan onun zenginliğini ve gücünü kıskanan düşmanlarla sarılmış Roma İmparatorluğu’na bırakmıştı. 2. yüzyılda Romalıların Perslerden zorla aldığı Küçük Asya ve Orta Doğu olarak adlandırılan bölgeler, şimdi yeni bir hanedanlığın yönetimi altında canlanan Pers gücünün tehdidi altındaydı. Avrupa’daki barbar kavimler de bir diğer yanda kuzeye doğru harekete geçmişlerdi.
İmparatorun, İtalyan aristokratlardan oluşan elit bir yapıya sahip Roma Senatosu tarafından seçildiği, temsili yönetime benzer bir yönetimin olduğu günlerin yerinde yeller esiyordu. O dönemde imparatorluk aslında ordu kademeleri arasından liderin oybirliğiyle seçildiği askeri bir diktatörlük haline gelmişti. Tarihçi Peter Saris “aciz imparatorlar birbiri ardına tahttan indirildi ve kendi askerleri tarafından öldürüldü” diye anlatıyor. Saris, Konstantin’in