ТОП просматриваемых книг сайта:
Beşinci Kadın. Хеннинг Манкелль
Читать онлайн.Название Beşinci Kadın
Год выпуска 0
isbn 978-605-71714-8-1
Автор произведения Хеннинг Манкелль
Серия Kurt Wallander
Издательство Ayrıksı Kitap
Ay sonları hesaplarının yanı sıra Berggren diğer konuları da düzenli bir şekilde günlüğüne yazmayı sürdürmüştü. Birçok kişiyi öldürmüştü. Cesetlerin sayılarını ve öldürdüğü günleri belirtmişti. Öldürdüğü kişilerin kadın, erkek ya da çocuk olduklarını yazmış, cesetleri yakından inceleme fırsatını ele geçirdiğinde de kurşunun nereye saplandığını yazmaya özen göstermişti. Wallander günlüğün bu bölümlerini öfke ve nefret içinde okudu. Berggren’in söz konusu bu savaşla uzaktan yakından bir ilgisi yoktu. Ona öldürmesi için para veriliyordu ama bu emri kimin verdiği bilinmiyordu. Öldürdüğü kişiler genellikle sivildi. Paralı askerler korumaya çalıştıkları özgürlüğe karşı olduğunu düşündükleri köylere ve kasabalara baskın yapıyorlardı. Öldürüyor, yağmalıyor, sonra da basıp gidiyorlardı. Tüm Avrupalılar ölüm birliği gibiydi ve öldürdükleri kişileri kendileriyle eşit görmüyorlardı. Berggren siyahilerden nefret ettiğini gizlemiyordu. Yanlarına yaklaştığımızda zenciler keçi gibi çığlıklar atıp kaçıyor ama kurşunlarla rekabet etmeleri olanaksız, diye yazmıştı günlüğüne. Wallander bu satırları okuduktan sonra elindeki günlüğü fırlatıp atmak istedi. Kısa bir ara verdikten ve yorgun gözlerini biraz dinlendirdikten sonra kendini zorlayarak okumayı sürdürdü. Göz doktoruna gitmediği için şimdi çok pişmandı. Berggren ayda yaklaşık on kişiyi öldürdüğünü yazmıştı. Yedi ay savaştıktan sonra da hastalanmış ve uçakla Léopoldville’deki hastaneye gönderilmişti. Dizanteri tanısı konulmuş ve haftalarca hastanede yatması gerekmişti. Hastanede kaldığı süre içinde günlüğüne hiçbir şey yazmamıştı. O güne kadar da İsveç’te oto tamircisi olmak yerine katıldığı bu savaşta elliden fazla insanı öldürmüştü. Berggren iyileşince birliğine dönmüştü. Bir ay sonra da Omerutu’daydılar. Büyük kaya parçasının önünde O’Banion ve Marchand’la birlikte fotoğraf çektirmişti. Wallander fotoğrafı alıp mutfak penceresine yaklaşarak bir kez daha dikkatle baktı. Üç hafta sonra da pusuya düşürülmüşler ve O’Banion öldürülmüştü. Geri çekilmeye zorlanmışlardı. Wallander, Berggren’in içindeki korkuyu hissetmeye çalıştı. Berggren’in korktuğundan emindi ama günlüğüne bu duygusuyla ilgili hiçbir şey yazmamıştı. Yalnızca ölülerini gömüp mezarlarına tahta haçlar diktiklerini yazmakla yetinmişti. Bu arada savaş tüm acımasızlığıyla sürüyordu. Bir keresinde nişan tahtası olarak maymunları kullandıklarını yazmıştı Berggren. Bir başka kez ise nehrin kıyısındaki timsah yumurtalarını toplamışlardı. Berggren’in birikimleri 30.000 krona yaklaşıyordu.
1961 yazındaysa her şey birdenbire sona ermişti. Berggren birden günlük tutmaktan vazgeçmişti. Wallander, onun bu savaşın sonsuza değin süreceğini düşündüğünden emindi. Günlüğünün son sayfalarında ışıklarını söndürmüş bir kargo uçağıyla gece yarısı ülkeden nasıl kaçtıklarını yazmıştı. Uçak aprondan havalanırken motorlardan biri titremeye başlamıştı. Günlük sanki Berggren yazmaktan sıkılmışçasına ya da artık yazacak bir şeyi kalmamışçasına işte tam bu noktada sona eriyordu. Wallander uçağın nereye gittiğini öğrenememişti. Berggren karanlık Afrika gecesinde bir yerlere doğru uçup gitmişti.
Wallander gerinerek balkona çıktı. Saat beş olmuştu. Hava bulutlanmıştı. Bu günlük kesik kafayla birlikte neden Eriksson’un kasasındaydı? Berggren eğer hâlâ hayattaysa 50 yaşlarında olmalıydı. Balkonda duran Wallander birden ürperdi. İçeri girip kanepeye oturdu. Gözleri acıyordu. Berggren günlüğünü kimin için tutmuştu? Kendisi için mi yoksa başka biri için mi?
Afrika’da savaşa paralı asker olarak katılan bir delikanlı günlük tutmuştu. Olayları ayrıntılarıyla yazmıştı ama bazı açılardan da yazdıklarında yapay bir hava hissediliyordu. Wallander’in satır aralarında okuyamadığı bir şeyler eksikti.
Höglund zili çalıncaya değin bunun ne olduğunu çözememişti. Genç kadını kapının önünde görmesiyle anlaması bir olmuştu. Günlükte erkeklerin dünyasından söz ediliyordu. Berggren’in anlattığı kadınlar ya ölmüşler ya da panik içinde kaçmışlardı. Çok tatlı ama çok da uzun boylu Irene dışında hiçbir kadından söz etmemişti. İzinli olduğunda barlara gidip nasıl sarhoş olduğunu ve barlarda çıkan kavgalara nasıl karıştığını yazmıştı ama kesinlikle kadınlardan söz etmemişti. Wallander bunun önemli olduğunu düşünmekten kendini alamıyordu. Berggren, Afrika’ya gittiğinde gençti. Savaş ona göre bir serüvendi. Delikanlıların dünyasında kadınlar serüvenin önemli bir bölümünü oluştururlardı. Wallander merak etmeye başlamıştı ama şimdilik bu düşüncelerini kendine saklamaya karar verdi.
Höglund, Nyberg’in adli tıp teknisyenlerinden biriyle Runfeldt’in evine gittiğini haber vermeye gelmişti. Sonuç olumsuzdu. Runfeldt’in neden dinleme cihazı sipariş ettiğini açıklayabilecek bir şey bulamamışlardı.
“Gösta Runfeldt’in dünyasında yalnızca orkideler var,” dedi Höglund. “Onun çok yalnız bir dul olduğu izlenimini edindim.”
“Karısı boğulmuş galiba,” dedi Wallander.
“Çok güzel bir kadınmış,” dedi Höglund. “Düğün fotoğraflarını gördüm.”
“Kadına ne olduğunu öğrenmemizde belki de yarar var,” dedi Wallander.
“Martinson’la Svedberg çocuklarıyla bağlantı kurmaya çalışıyorlar.”
Wallander az önce Martinson’la telefonda konuşmuştu. Runfeldt’in kızıyla bağlantı kurmuştu bile. Babasının kaybolabileceği düşüncesine çok şaşırmış ve çok endişelenmişti. Babasının Nairobi’ye gittiğini sanıyordu.
“Bunlardan bir sonuç çıkarmamız olası değil,” dedi. “Svedberg oğluyla konuştuktan sonra beni arayacak. Runfeldt’in oğlu Hälsingland’da telefonu olmayan bir çiftlikteymiş.”
Pazar