ТОП просматриваемых книг сайта:
Автор
Все книги издательства АвторАннотация
Suûdü’l-Mevlevî, Osmanlı’nın son dönemine, Cumhuriyet’in ise ilk yıllarına şahit olmuş hattat ve şâir bir zattır. Edebi kişiliğinin oluşmasında babasının, Mevlevî dostlarından Tahirü’l-Mevlevî’nin ve İstanbul’un ilim ve kültür ortamının katkıları olmuştur. Dönemin ünlü hattatlarından dersler alarak kendisini hat sanatında yetiştirmiştir. Osmanlı döneminde yirmi yıl encümen katipliği yapan Suûdü’l-Mevlevî, medreselerde yazı muallimliğinde de bulunmuştur. Millet Kütüphanesi ve Merkez Efendi Camii’nde görev yapmıştır. Suûdü’l-Mevlevî, “Encümen-i Şuara” adı altında bir araya gelen şâirler topluluğunu takip etmiştir. Bu topluluğun kuvvetli şâirlerinden Yenişehirli Avnî’yi örnek almıştır. Suûdü’l-Mevlevî’nin bütün şiirlerini toplayan tek eseri Zâdegân’dır. Şiirlerinin tamamına yakınında “Suûd” mahlasını kullanmıstır. Pek çok gazel ve kaside yazmıştır. Zâdegân’da 806 adet manzume vardır. Bu manzumelerden 389 adedi gazeldir. Mevlânâ ve Mesnevî sevgisi Zâdegân’da ayrı bir yer tutmaktadır.
Аннотация
Bu çalışmada özelde sûre bağlamında genelde Kur’ân bütünlüğünde kasemlerin ne anlama geldiği konusu ele alınmıştır. Dört bölümden oluşan çalışmanın giriş kısmında konu; kapsam ve yöntem bakımından incelenmiştir. Birinci bölümde kavramsal çerçeve içinde kasem, yemin ve hilf gibi kavramların birbiriyle ayniliği ve farklığı üzerinde duruldu. Dilsel çerçeve içerisinde kasem için kullanılan harfler; kendisiyle yemin edilen (muksemun bih) ve yeminin cevabı (muksemun aleyh) açıklanmıştır. Yine birinci bölümde yemin çeşitlerinden “zahir” ve “muzmar”ın açıklaması yapılmıştır.Çalışmanın ikinci bölümünde İslam öncesi dönemde Arap dili ve kültüründeki kasem geleneği incelenmiştir. Cahiliyedeki yemin konuları arasında Allah, kâbe, putlar, zaman ve birçok tabiat varlıkları bulunmaktadır. İslam öncesi dönemde maddi menfaatler elde etmek için yemin ifadeleriyle beraber şairler, sihirbazlar, kâhinler gizemli sözler söyleyerek insanların kendilerine inanmalarını ve yönelmelerini sağlıyorlardı. Özellikle kâhinler, kendi inanç ve kültürlerine göre kendisiyle yemin edilen şeyi ifade ettikleri halde cevabını söylemediklerinden yeminlerini gizemlilik içinde bırakırlardı.Üçüncü bölümde Mekkî-Medenî sûrelerdeki kasem şekilleri mukayese edilmiş ve bu bağlamda Mekkî sûrelerdeki kasemlerin genel itibariyle açık yemine örnek teşkil ettiği tespit edilmiştir. Bu bölümde ayrıca Allah’ın zat ve sıfatlarıyla yemin ettiğine dair örneklerin yanında hem müşahhas hem de mübhem varlıklara yemin ettiği hususu belirtilmiştir. Bu bağlamda Medenî sûrelerdeki kasemlerin kapalı yeminlere örnek oluşturduğu tespiti de yapılmıştır. Yeminler, kendisiyle yemin edilen hususların insanlar açısından önemli olduğuna dikkat çektiği gibi, yeminin cevabı hakkında da bir giriş oluşturduğu muhakkaktır. Çünkü yeminler cevaplarıyla ancak tamamlanır ve anlaşılır hale gelir. Cevapsız yemin ise niçin yemin edildiği belli olmayan bir eyleme dönüşür. Üçüncü bölümde ayrıca Kur’ân’da yemin üslûbu içerisinde yemin edilenlerle yemine cevap teşkil edenlere dair ilgili örnekler yer almıştır. Ayrıca Kur’ân kıssalarındaki yemin örnekleri de bu bölümde ele alınmıştır.Dördüncü bölümde ise kasemin muhtemel sebepleri, hedefleri, neticeleri, Allah’ın yemin etmesi incelenmiş olup bu bölümde ayrıca kasemin fıkhî boyutuna da işaret edilmiştir. Yüce Allah’ın varlıklara yemin etmeyeceği düşüncesinde olanlar, yeminin ancak yemin edileni yüceltmeyi hedeflediğinden bunun Allah için düşünülemeyeceği görüşünü ileri sürmüşlerdir. Allah’ın varlıklara yemin etmesi yemin edilen varlıkların fayda ve zararına dikkat çekmek içindir. Ayrıca Allah’ın değişik varlıklara yemin etmesi, o varlıklar üzerinden kendisine yemin etmesi anlamına gelmektedir. Zira yemin edilen nesnelerin başında “rab” lafzının olduğunu söyleyenler incir’e yapılan yemini “Tîn’in rabbine yemin olsun” şeklinde anlamışlardır.Sonuç kısmında yeminin, tarihin başlangıcından itibaren insanlar ve toplumlar arasında güven ve itimat telkin etmek için dilsel iletişim ve etkileşim aracı olduğu sonucuna varılmıştır. Budan Buradan hareketle şunu söylemek mümkündür: Ccahiliye döneminde insanlar kendilerince kutsal saydıkları herhangi bir şeye yemin ederken, İslâmî dönemde yeminin sadece Allah’a yapılması istenmiştir. İslami dönemde yeminle ilgili hükümler konmuş, gerekmediği sürece yemin edilmemesi istenmiş ve Müslümanların gereksiz yere yemin etmeleri hoş karşılanmamıştır. Bu bağlamda yalan yere yapılan yemin büyük günahlardan sayılmıştır.
Аннотация
Bu kitapta, Ebû İshâk es-Saffâr’ın (öl. 534/1139) kelâmî görüşleri, Telḫîṣü’l-edille li-ḳavâʿidi’t-tevḥîd adlı eserinde Allah’ın isimlerinin anlamlarını açıklarken yaptığı yorumlar çerçevesinde ele alınmaktadır. Ebû İshâk es-Saffâr, 6./12. yüzyıl Hanefî-Mâtürîdî âlimlerinden biridir. Kelâma dair Telḫîṣü’l-edille eserinde esmâ-i hüsnâ konusuna ayrıntılı olarak yer vermektedir. İki cilt hâlinde yayımlanan bu eserin yaklaşık üçte birlik bir kısmını esmâ-i hüsnâ konusu oluşturmaktadır. Bu kısım incelendiğinde, Saffâr’ın Allah’ın varlığı, birliği ve sıfatları ile ilgili konular başta olmak üzere pek çok konuyu 175 esmâ-i hüsnâya dayanarak izah ettiği görülmektedir. O, esmâ-i hüsnâ bö-lümünde yer vermediği bazı isimlere ise müstakil başlıklar altında değinmektedir. Örneğin el-Mütekkelim ismi kelâm sıfatını bağlamında ve halku’l-Kur’ân ile icâz’ul-Kur’ân gibi konularla ilişkili bir şekilde ele almaktadır. Bu isimler de listeye dahil edildiğinde sayı 178’e ulaşmaktadır. Bu durumda eserin yarısını esmâ-i hüsnâ konusu teşkil etmektedir. Saffâr, esmâ-i hüsnâ bölümünde alfabetik bir sıra içerisinde ele aldığı ilâhî isimleri öncelikle lugavî (semantik) yönden izah etmektedir. Sonrasında ise değerlendirdiği ilahî ismi, bir kelâm konusu ile bağlantı kurarak kelâmî perspektifle açıklamaktadır. Esmâ-i hüsnâ temelinde ele alınan konuların hilâfet meselesi hariç diğer kelâm bahislerini kapsadığı görülmektedir. Saffâr öncesi Hanefî-Mâtürîdî kelâm literatürü içinde esmâ-i hüsnânın bu kadar kapsamlı ele alındığı başka bir eser bilinmemektedir. Bu kitap; üç ana bölümden oluşmaktadır. “Metodolojik Çerçeve” başlıklı giriş bölümünde çalışmanın konusu, önemi, amacı, yöntemi, kaynakları ve Saffâr öncesi dönemde kaleme alınan esmâ-i hüsnâ litaratürü hakkında bilgi verilmiştir. Birinci bölümde Saffâr’ın yaşadığı sosyo-kültürel çevre olan Mâverâünnehir bölgesi ile Buhara ve Merv şehirlerinin siyasî, sosyal ve dinî durumu ortaya konulmaya çalışılmıştır. İkinci bölümde esmâ-i hüsna konusunun anlaşılmasına temel oluşturan isim, tesmiye, müsemmâ, sıfat ve vasf gibi kavramlar ile esmâ-i hüsnânın sayısı ve ihsâsı gibi kelâmî tartışmalara değinilmiştir. Bölüm sonuna Saffâr’ın rivayet ettiği 178 ilahî isme dair ayrıntılı bir tablo eklenmiştir. Üçüncü bölümde öncelikle, Saffâr’ın esmâ-i hüsnâyı izah ederken dikkate aldığı kelâmî ilkeler tespit edilmeye çalışılmıştır. Sonrasında ise Saffâr’ın Telḫîṣü’l-edille’de ilâhî isimleri açıklarken ortaya koyduğu kelâmî görüş ve değerlendirmeler belirlenerek sistematik bir şekilde kategorize edilmiştir. Bu kapsamda ele alınan her konunun sonuna ilgili ilâhî isimleri ve bağlantılı olduğu tartışmaları içeren tablolar eklenmiştir. Sonuç bölümünde ise Saffâr’ın esmâ-i hüsnâ anlayışına dayanan kelâm yöntemine dair ulaştığımız sonuçlara yer verilmiştir. Bu kitapta onun, esmâ-i hüsnânın %75’inde kelâmî yorumlarda bulunduğu ve bilgi-varlık bahsinden âhiret hayatına kadar bütün kelâm konularını esmâ-i hüsnâ ile bağlantılı yorumladığı tespit edilmiştir. Ulaşılan bu sonuçlar, Saffâr’ın kelâm anlayışının ilâhî isimlerin yorumuna dayandığını ortaya koymaktadır.
Аннотация
Bu çalışmada özelde sûre bağlamında genelde Kur’ân bütünlüğünde kasemlerin ne anlama geldiğikonusuele alınmıştır. Dört bölümden oluşan çalışmanın giriş kısmında konu; kapsam ve yöntem bakımından incelenmiştir. Birincibölümde kavramsal çerçeve içinde kasem, yemin ve hilf gibi kavramların birbiriyle ayniliği ve farklığı üzerinde duruldu. Dilsel çerçeve içerisindekasem için kullanılan harfler; kendisiyle yemin edilen (muksemun bih) ve yeminin cevabı (muksemun aleyh) açıklanmıştır. Yine birinci bölümde yemin çeşitlerinden “zahir” ve “muzmar”ın açıklaması yapılmıştır.Çalışmanın ikinci bölümünde İslam öncesi dönemde Arap dili ve kültüründeki kasem geleneği incelenmiştir. Cahiliyedeki yemin konuları arasında Allah, kâbe, putlar, zaman ve birçok tabiat varlıkları bulunmaktadır. İslam öncesi dönemde maddi menfaatler elde etmek için yemin ifadeleriyle beraber şairler, sihirbazlar, kâhinler gizemli sözler söyleyerek insanların kendilerine inanmalarını ve yönelmelerini sağlıyorlardı. Özellikle kâhinler, kendi inanç ve kültürlerine göre kendisiyle yemin edilen şeyi ifade ettikleri halde cevabını söylemediklerinden yeminlerini gizemlilik içinde bırakırlardı.Üçüncü bölümde Mekkî-Medenî sûrelerdeki kasem şekilleri mukayese edilmiş ve bu bağlamda Mekkî sûrelerdeki kasemlerin genel itibariyle açık yemine örnek teşkil ettiği tespit edilmiştir. Bu bölümde ayrıca Allah’ın zat ve sıfatlarıyla yemin ettiğine dair örneklerin yanında hem müşahhas hem de mübhem varlıklara yemin ettiği hususu belirtilmiştir. Bu bağlamda Medenî sûrelerdeki kasemlerin kapalı yeminlere örnek oluşturduğu tespiti de yapılmıştır. Yeminler, kendisiyle yemin edilen hususların insanlar açısından önemli olduğuna dikkat çektiği gibi, yeminin cevabı hakkında da bir giriş oluşturduğu muhakkaktır. Çünkü yeminler cevaplarıyla ancak tamamlanır ve anlaşılır hale gelir. Cevapsız yemin ise niçin yemin edildiği belli olmayan bir eyleme dönüşür. Üçüncü bölümde ayrıca Kur’ân’da yeminüslûbu içerisinde yeminedilenlerleyemine cevap teşkil edenlere dair ilgili örnekler yer almıştır. Ayrıca Kur’ân kıssalarındaki yemin örnekleri de bu bölümde ele alınmıştır.Dördüncü bölümde ise kasemin muhtemel sebepleri, hedefleri, neticeleri, Allah’ın yemin etmesi incelenmiş olup bu bölümde ayrıca kasemin fıkhî boyutuna da işaret edilmiştir. Yüce Allah’ın varlıklara yemin etmeyeceği düşüncesinde olanlar, yeminin ancak yemin edileni yüceltmeyi hedeflediğinden bunun Allah için düşünülemeyeceği görüşünü ileri sürmüşlerdir. Allah’ın varlıklara yemin etmesi yemin edilen varlıkların fayda ve zararına dikkat çekmek içindir. Ayrıca Allah’ın değişik varlıklara yemin etmesi, o varlıklar üzerinden kendisine yemin etmesi anlamına gelmektedir. Zira yemin edilen nesnelerin başında “rab” lafzının olduğunu söyleyenler incir’e yapılan yemini “Tîn’in rabbine yemin olsun” şeklinde anlamışlardır.Sonuç kısmında yeminin, tarihin başlangıcından itibaren insanlar ve toplumlar arasında güven ve itimat telkin etmek için dilsel iletişim ve etkileşim aracı olduğu sonucuna varılmıştır. Buradan hareketle şunu söylemek mümkündür: Ccahiliye dönemindeinsanlar kendilerince kutsal saydıkları herhangi bir şeye yemin ederken, İslâmî dönemde yeminin sadece Allah’a yapılması istenmiştir. İslami dönemde yeminle ilgili hükümler konmuş, gerekmediği sürece yemin edilmemesi istenmiş ve Müslümanların gereksiz yere yemin etmeleri hoş karşılanmamıştır. Bu bağlamda yalan yere yapılan yemin büyük günahlardan sayılmıştır.
Аннотация
2. Türkiye Sosyal Bilimler Sempozyumu, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ile Oku Okut Derneği iş birliğinde 27-31 Ağustos 2022 tarihlerinde çevrim içi olarak gerçekleştirildi. Sempozyuma 264 bildiri başvurusu ulaştı. Ön inceleme sonrası bu çalışmalar, ilgili olduğu bilim alanından 2 hakemin incelemesine sunuldu. İnceleme sonucunda başvurulardan 92’si kabul edildi. Beş gün süren sempozyuma 50 farklı üniversite ve kurumdan katılım sağlandı. Sempozyumun açılış oturumda “Sosyal Bilimlerin Bugünü ve Geleceği” konusuna odaklanıldı. Alanında yetkin isimlerden felsefe, sosyoloji, tarih, hukuk ve ilahiyat disiplinlerinin bugüne ne söyledikleri ve geleceğe ne söyleyebilecekleri sorularının cevapları arandı. Sosyal bilimler alanında akademik araştırmanın ve yazımın daha etkin yürütülebilmesine yönelik uygulamaya dönük sunumlar ikinci oturumda yer aldı. Sosyal bilimlerin genelini ilgilendiren açılış oturumlarından sonra toplam 31 ayrı oturum düzenlendi. Bu oturumlarda felsefe, sosyoloji, ilahiyat bilimleri, Türk dili, Arap dili, sanat tarihi, müzik, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanlarında sunumlar gerçekleştirildi. 2. Türkiye Sosyal Bilimler Sempozyumu Bildiri Özetleri Kitabı, bu sempozyumda sunulan bildirilerin Türkçe ve İngilizce özetlerini içermektedir. Sunulan bildirilerden bazılarının tam metinleri, Tetkik: Türk-İslam Kültürü Dergisi’nde hakem sürecine alınarak Eylül 2022 sayısında makale türünde yayımlandı. Sempozyumun tamamının video kayıtları ise sempozyum web sitesinde erişime açıldı. Sosyal bilimler kapsamında yer alan bilim dalları, anlamaya odaklanan ve “verinin” değerinin gün geçtikçe arttığı günümüzde daha da önem kazanan, kazanması gereken disiplinlerdir. Bu bilim dallarında verinin kıymetlendirilmesi, tecrübe aktarımı ile zaman içinde meleke hâline gelmektedir. Bu kapsamda lisansüstü eğitimlerine devam eden öğrenciler ile alanlarında uzman isimlerin bilimsel bir etkinlikte bir araya gelmeleri tecrübe aktarımına imkân sağlaması bakımından önemlidir. Türkiye Sosyal Bilimler Sempozyumu, profesyoneller ile lisansüstü öğrencileri bir araya getirerek tecrübe aktarımına imkân sağlamak, disiplinler arası iletişimi ve çalışmaları güçlendirmek ve akademik üretime katkı sağlamak düşüncesiyle düzenlenmiş ve istenilen sonuçlara ulaşılmıştır.
Аннотация
Bu çalışma, İslami ilimler özelinde ön plana çıkan ulusal ve uluslararası veri tabanlarını, kütüphaneleri ve atıf tespit eden dijital mecraları tanıtmayı amaçlamıştır. Bunlarla birlikte atıf üzerindeki veri tabanları da araştırmanın içerisine dâhil edilmiştir. Literatür taraması, akademik çalışmanın sacayaklarından birisidir. Günümüzde literatür taraması genellikle sanal ortamlardaki veri tabanları ile yapılmaktadır. İslami ilimlerin tüm disiplinlerine ait literatürü, ayrıntılarıyla barındıran tek bir veri tabanı mevcut değildir. Birden çok veri tabanı araması ile daha kapsamlı bir literatüre ulaşılması mümkün olacaktır. Ancak önümüzdeki gelişmeler, veri tabanlarının gün geçtikçe kapsamlarını büyüteceklerini göstermektedir. Bu kapsamda klasik kaynaklar, yazmalar, tarihsel kayıtlar, arşiv ve siciller, güncel çalışmalar (kitap, tez, makaleler), akademik ve popüler dergiler, görsel malzemeler (afişler, kartpostallar, pullar vs.), sesli ve görüntülü kayıtlar, gazeteler, bütünüyle dijital ortama aktarılarak bu veri tabanlarının bünyesine kullanıcıların hizmetine sunulacaktır. İslami ilimler akademyası hızlı bir şekilde dijitalleşmektedir. Birçok elektronik ilmi program da gelişimini sürdürmektedir. Araştırmamız, Türkiye İlahiyat ve İslami ilimler fakültelerinin sıklıkla kullanması gereken veri tabanlarının tanıtılmasıyla sınırlandırılmıştır. Özellikle literatür taraması ve lisansüstü eğitime başlayanların görmesi ve bilmesi gereken sitelerin tanıtılması da amaçlanmıştır. Çalışmamızda İslami ilimler alanında yaygın olarak bilinen veri tabanları ve kütüphanelerin web sayfalarından tanıtıcı bilgiler alınarak ilgili veri tabanları tanıtılmaya çalışılmıştır. Bunun yanı sıra “İlahiyat alanında dijital bir ortamda veya veri tabanında yer alan bir tez, makale, dergi nasıl aranır? Nasıl bulunur? Nerede bulunur?” sorularının cevapları verilmeye çalışılmış, uygulamalı olarak da gösterilmiştir. Uygulamalar gösterilirken her bir dizin, veri tabanı ve kütüphanenin dikkat edilmesi gereken tarafına dair ekran görüntüleri alınarak konu teyit edilmiştir.
Аннотация
Bu çalışmada, Big Bang teorisinin yoktan yaratılış düşüncesini destekleyip desteklemediği hususu hudûs delili açısından ele alınmıştır. Çalışmanın birinci bölümünde Big Bang teorisinden önceki kozmoloji ve bilim tarihi, teorinin temel dayanakları ve Big Bang karşıtı evren modelleri detaylı bir şekilde incelenmiştir. Buna göre evren yaklaşık olarak 14,7 milyar yıl önce sonsuz yoğun, küçük ve sıcak bir durumdan (tekillik) ani bir patlamayla (açılma=genişleme) oluşmaya başlamıştır. Einstein'ın izafiyet teorisi, evrenin hala genişlemeye devam etmesi (Hubble Yasası), kozmik mikrodalga arkaalan ışımasının keşfedilmesi ve uzaydaki maddelerin tespit edilen miktarları bu teorinin en güçlü kanıtları olarak sunulmaktadır. İkinci bölümde ise kelâmcıların hudûs delili incelenmiş ve detaylı bir şekilde izah edilmiştir. Kelâmcıların geliştirdiği bu delil sadece Allah'ın varlığını ispat etmeye yönelik çabanın değil; aynı zamanda kelâmcıların bir bütün olarak evreni anlama ve anlamlandırma çabasının bir ürünüdür. Bu şekilde ortaya konan evren bütün parçalarıyla birlikte; hareket, zaman ve mekân dâhil olmak üzere hâdistir, yani sonradan ve yoktan yaratılmıştır. Sonlu birimlerden oluşan evrenin bir başlangıcı ve sonu vardır. Cevher ve arazlardan oluşan evren sürekli bir değişim ve dönüşüm (oluş-bozuluş) süreci yaşamaktadır. Çalışmanın son bölümünde Big Bang teorisi ile hudûs delili karşılaştırılmış ve şu sonuçlara ulaşılmıştır: Big Bang teorisi ile birlikte evrenin genişlediğinin kanıtlanması materyalist ve ateist felsefenin sabit, sonsuz ve değişmeyen evren tasavvurunu kesin olarak çürütmüştür. Ayrıca izafiyet teorisi ile birlikte mutlak zaman anlayışı geçerliliğini yitirmiş; zamanın göreliliği ve evrenle birlikte başladığı kanıtlanmıştır. Ancak kanaatimizce Big Bang teorisi, evrenin bir başlangıç noktası (tekillik) olduğunu kesin olarak ortaya koymakla birlikte bu, yoktan yaratılışın bir ispatı olarak değerlendirilemez. Sadece şu an sahip olduğumuz teorilerle uyumlu “bilimsel bir başlangıç” olarak değerlendirilebilir. Zaten bilimin, varlığın izini sürüp mutlak yokluğa, oradan da Tanrı'ya ulaşması beklenemez. Çünkü mutlak yokluk bilime insan bilgisine konu olamaz. İnsanlığın bilimsel olarak ulaştığı en son noktada bile evrenin varlığının en tutarlı açıklaması, evrenin sonradan ve mutlak yokluktan Allah tarafından yaratıldığı şeklindeki dini açıklamadır.
Аннотация
Bu çalışma Ebû Ya‘kûb es-Sicistânî'nin Yeni Eflâtuncu görüşlerini, Plotinus'un düşünceleriyle karşılaştırmalı olarak ele almaktadır. 4./10. yüzyılda yaşayan Sicistânî, İsmâilîliğin Horasan-Mâverâünnehir dâîlerindendir. Zikredilen dönemde dâîlerin fikirlerini yayabildiği ve entelektüel düşünceler geliştirdiği bölgede, İsmâilîlerin güç kazandığı, bazı devlet adamlarının onlara destek verdiği gözlenmektedir. Bu gelişim, Muhammed b. Ahmed en-Nesefî ve Ebû Hâtim er-Râzî gibi dâîlerin Sicistânî'ye hatırı sayılır bir miras bırakmasını sağlamıştır. Öte yandan yine bu dönemde, mistik ögeler barındıran İsmâilîlik Yeni Eflâtuncu etkilerle bir felsefî dönüşüm geçirmiştir. Söz konusu dönüşümün mimarları Muhammed b. Ahmed en-Nesefî ve öğrencisi Sicistânî'dir. Nesefî'nin eserleri günümüze ulaşmadığından, Yeni Eflâtuncu İsmâilîliğin izleri, Sicistânî üzerinden sürülmektedir. Bu çalışmanın amacı, İsmâilî düşüncedeki Yeni Eflâtuncu etkilerin gün yüzüne çıkarılma çabalarına bir katkı sunmaktır. Sicistânî'nin eserlerindeki Yeni Eflâtuncu ögelere odaklanan çalışma, Plotinus'tan yoğun etkiler barındıran Tanrı ve âlem görüşleriyle sınırlandırılmıştır. Çalışma giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünün ilk kısmı metodolojik çerçeveye ayrılmış, çalışmanın konusu, amacı, sınırları, yöntemi ve çalışmada kullanılan bazı terimlere değinilmiştir. Araştırmanın kaynakları ve Sicistânî hakkındaki literatür değerlendirilmesi de bu kısımda yapılmıştır. Giriş bölümünün ikinci kısmı, Sicistânî'nin hayatı, halefi-selefi dâîler ve eserlerine ayrılmıştır. Ayrıca bu kısımda Sicistânî'nin düşünce dünyasındaki Yeni Eflâtuncu etkiler genel hatlarıyla özetlenmeye çalışılmıştır. Birinci bölüm Sicistânî'nin Tanrı anlayışına ayrılmıştır. Tenzihin aşırı bir örneğini sergileyen müellifin görüşleri Plotinus'un benzer görüşleriyle karşılaştırılmış, aradaki benzerlik ve farklılıklar tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu bölümün ilk yarısında, Tanrı'nın tanımlanamazlığına odaklanılmış, ona atfedilen bazı kavramların reddine değinilmiş ve benzeri görülmemiş bir tenzih anlayışı olan ikili tenzihe, diğer adıyla nefyin nefyine yer ayrılmıştır. Bölümün ikinci yarısı, Tanrı'yı tanımlanamaz kabul etmelerine rağmen Sicistânî ve Plotinus'un onun hakkında konuşması bağlamında, ona yakıştırılan bazı kavramları ve kullanım biçimlerini irdelemiştir. İkinci bölüm Tanrı âlem ilişkisi, âlemin oluşumu ve ruhanî âlem kısımlarından oluşmaktadır. Bu bölümün ilk kısmı, âlemi ezelî kabul eden Plotinus'un sudûr teorisiyle âlemin yoktan yaratıldığını dile getiren Sicistânî'nin savunduğu Emr düşüncesinin karşılaştırılmasına ayrılmıştır. Plotinus'un aksine Tanrı'nın illet olduğunu reddeden Sicistânî'de Emr'in varlığa nasıl illet olduğu ve ilk varlık olan Akl'ın yaratılışı bu kısımda ele alınmıştır. Bölümün ikinci kısmında ruhanî âlem ve onu oluşturan Akıl ve Nefs'in detayları incelenmiştir. Sicistânî'nin âlem anlayışında merkez noktada bulunan Akl'ın nasıl bir varlık olduğu, kapsayıcılığı, yaratıclığı, Nefs'le gerçekleştirdiği izdivaç, Nefs'in ondan fayda alması ve aldığı faydalarla cismanî âlemi yönetmesi, bu kısımda detaylandırılmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümü cismanî âleme, ögelerine ve ögelerinden biri olan insana tahsis edilmiştir. İlk kısımda Nefs'in hemen altında başladığı ve feleklerle çevrili olduğuna inanılan cismanî âlemin bileşenleri olan madde, suret, felekler ve bunlarla ortaya çıkan hareket ve zamana değinilmiştir. İkinci kısımda Sicistânî'nin küçük âlem dediği insan ele alınmıştır. Bu bağlamda Plotinus ve Sicistânî'de önemli bir yer tutan, insanın ruhanî âlemle ilişkini sağlayan cüz’i nefs, İsmâilîlerin meleklerin yerine koyduğu Cedd, Feth ve Hayal ele alınmıştır. Plotinus'ta karşılığı olmamakla birlikte insan bahsinin altında ele alınması gereken nübüvvet, İsmâilî devir anlayışı, imamet, gelmesi beklenen mehdî ve şeriatın kaldırılması konularıyla çalışmanın gövdesi tamamlanmıştır. Sicistânî'nin eserlerindeki Yeni Eflâtuncu etkileri ortaya çıkarmak amacıyla hazırlanan çalışma, müellifin adı geçen felsefî ekolden büyük ölçüde etkilendiği, bunları eserlerinde yansıttığı sonucuna ulaşmıştır. Birçok konuda Plotinus'a sadık kalan Sicistânî, yoktan yaratma bahsinde ondan ayrılsa da âlemin ikiye ayrılması, sudûr hiyerarşisi ve insan nefsi konularında Plotinus'la aynı doğrultuda yol almıştır.
Аннотация
Türkiye Sosyal Bilimler Sempozyumu, Sosyal Bilimler alanında profesyoneller ile lisansüstü öğrencileri bir araya getirerek tecrübe aktarımına imkân sağlamak, disiplinler arası iletişimi ve çalışmaları güçlendirmek ve akademik üretime katkı sağlamak amacıyla Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ile Oku Okut Derneği iş birliğinde düzenlenen ulusal bilimsel bir etkinliktir. 3. Türkiye Sosyal Bilimler Sempozyumu, 26-31 Ağustos 2023 tarihlerinde çevrim içi olarak gerçekleştirilmiştir. Sempozyumda; Bilgi ve Belge Yönetimi, Edebiyat, Eğitim, Felsefe, Hukuk, İlahiyat, Psikoloji, Sosyoloji ve Tarih alanlarında hazırlanan bildiriler sunulmuştur. Bu kitap sempozyumda sunulan bildirilerin Türkçe ve İngilizce özetlerini içermektedir.
Аннотация
Bu çalışmada Türkçe literatürde farklı adlarla ifade edilen kitap tanıtım ve değerlendirme yazılarının nasıl yazılabileceğine dair bir kılavuz sunmayı amaçlıyorum. Çalışmaya ilk bölümde terminolojik kısa bir giriş ile başlıyor, bu bağlamda kitap tanıtım ve değerlendirme isimlendirmesinin ortak ve ayrıştıkları yönlerine dikkat çekiyorum. Temelde bu yazıları yayım öncesi ve sonrası diye iki türe ayırıyor ve buradaki kılavuzun daha çok yayım sonrası akademik amaçlı kitap değerlendirmesine yönelik olduğu ifade ediyorum. Ardından kitap tanıtımı niçin yazılır sorusuna cevap sunuyorum. Bu amaç en başta ilim insanlarının “Neyi okumalıyız, nasıl okumalıyız?” sorularına cevap arayanlara kılavuzluk yapmak; okunmaya değer eserler üretmek, bu tür eserler üreten diğer meslektaşlarının eserlerine değerlendirme yazarak onların ilim dünyasında hak ettiği yeri bulmalarına katkı sağlamak, kalitesiz eser üretenlerin eserlerini de eleştirerek bu eserlerle ilgili okuyucuyu uyarmaktır. Son olarak çalışmada kitap değerlendirmesi nasıl yazılır sorusuna cevaben bir kılavuz sunuyorum. Giriş paragrafında, ana bölümlerin tasviri ve değerlendirmesinde ve sonuç paragrafında nelere dikkat etmemiz gerektiğini örnek pasajlarla açıklıyorum. Çalışmanın ikinci bölümünde verilen örnek değerlendirme yazıları ile birlikte bu kılavuzun akademik yazı hayatına yeni başlayanlara faydalı olmasını temenni ediyorum.