Скачать книгу

muzlar gördü. Bunun üzerine muzları alıp hepsini yedi.

      Tanrılar, yiyecek bir şeyler bulma beklentisiyle sunağa baktılar, fakat bütün yiyecekler gitmiş, onlara da hiçbir şey kalmamıştı. Bunun üzerine çok sinirlenip oğlanın peşinden gittiler. Oğlan muzları yerken onu yakalayıp öldürdüler. Oğlanın cansız bedenini ağaçların altında bıraktılar, ruhunu ise alıp Ölüler Diyarı’na fırlattılar.

      Baba, saatlerce toprağını işledi, yorgun düştüğünde evine döndü. Evine giden yolda iki tanrıyla karşılaştı. Tanrılar, oğlunun kendilerine verilen yiyecekleri nasıl çaldığını ve sonunda onu nasıl cezalandırdıklarını anlattılar. “Ruhunu Ölüler Diyarı’nın en diplerine gönderdik,” dediler.

      Bunları duyan baba, boş kalan evine dönerken kederli ve üzgündü. Bir süre oğlunun cansız bedenini aradı, en sonunda buldu. Oğlanın ağzında, ölümüne neden olan yarı çiğnenmiş muzları görünce o da tanrıların anlattığı hikâyenin doğru olduğunu anladı.

      Oğlunu, ağaç kabuklarından yapılan kapa kumaşına8 çok dikkatli bir şekilde sardı. Daha sonra odaya taşıyarak yatağa yatırdı. Bir süre sonra kendisi de oğlunun yanına yatıp yemek yemeyerek onun yanında ölmeye karar verdi. Eğer ölüp kendi bedeninden çıkabilirse oğlunun hayaletinin gönderildiği yere gidebileceğini düşündü. Hayaletini bulabilirse onu alıp Ölüler Diyarı’nın diğer kısmına, birlikte mutlu olacakları yere götürebileceğini umdu.

      Tanrıların sunağına hiçbir şey bırakmadı. Hiç dua etmedi. İkindi ve akşam usulca geçti. Tanrılar, kullarının gelmesini bekledi fakat çiftçi gelmedi. Sunağa doğru kafalarını eğdiler, fakat hiçbir şey yoktu.

      O gece ve ertesi gün de böyle geçti. Babası oğlunun yanında yatıyordu. Ne yiyor ne de içiyordu, sadece ölümünü bekliyordu. Evin her yeri kapalıydı.

      Bunun üzerine tanrılar, kendi aralarında konuşmaya başladılar. Kane, “Maluae, hiçbir şey yemiyor. İçmek için awa9 hazırlamıyor, yanında su da yok. Ölüler Diyarı’na gitmesine ramak kaldı. Eğer ölürse suçlusu biz oluruz,” dedi.

      Kanola, “Her zaman iyi biri olmuştur, fakat şu an bize dua etmiyor. Bize inanan birini kaybediyoruz. Bir anlık sinirle oğlunu öldürdük. Bize inanmasına karşılık bu yaptığımız doğru muydu? Sabah akşam dua ederken bize seslenirdi. Sunaklarımıza balık, meyve ve sebze getirirdi. İçmemiz için her zaman sarı kava kökünden awa içeceği hazırlardı. Bu ilgiye karşılık onu iyi mükâfatlandırmadık,” dedi.

      Bunun üzerine babanın yanına gidip onu tekrardan canlandırma, ruhunun Po’ya (karanlık topraklara) gidip oğlunun ruhunu geri getirmesine izin verme kararı aldılar. Böylelikle Maluae’nin yanına gidip yaptıklarından dolayı üzgün olduklarını söylediler.

      Baba, açlıktan dolayı çok bitkindi, ölmeyi bekliyordu ve onları güçbela dinleyebiliyordu.

      Kane, “Oğlunu seviyor musun?” dediğinde “Evet. Onu sonsuza kadar seveceğim,” dedi. “Karanlık topraklara gidip oğlunun ruhunu aldıktan sonra bu ruhu tekrardan yanında yatan cansız bedene döndürebilir misin?”

      “Hayır,” dedi baba. “Hayır, yapabileceğim tek şey burada ölüp onunla yaşamaya başlamak ve onu daha iyi bir yere götürerek mutlu etmek.”

      Bunun üzerine tanrılar, “Sana oğlunun peşinden gidecek gücü vereceğiz, hayaletler diyarının tehlikelerinden kaçman için de yardım edeceğiz,” dediler.

      Baba bunları duyunca bir umutla kalkıp yiyecek ve içecek aldı. Çok geçmeden yola çıkacak kadar güçlü hale gelmişti.

      Tanrılar, adama bir hayalet bedeni bahşederek ona içinde yemek, savaş aleti ve ateş yakması için lav parçası koydukları bambuya benzer oluklu bir değnek hazırladılar.

      Honolulu’dan çok uzak olmayan bir bölgede güzel yolları, gölleri, şırıl şırıl akan dereleri olan ve sıradağlara kadar ulaşan vadilere sahip bir yer vardır. Burası çok eski zamanlardan kalma Moanalua (iki göl) ismiyle anılır. Bu bölgenin okyanus kıyısı, adaların en meşhur hayalet muhitlerinden biriydi. Hayaletler, Oahu Adası’nda dolanıp durduktan sonra gerçek evlerine, yani Hawaiililerin Po dedikleri Ölüler Diyarı’na geçmek için bir yol arardı.

      Burada, Lei-walo adında bir ekmek ağacı10 vardı. Ağacın isminin anlamı “sekiz çelenk” veya “sekizinci çelenk”ti. Sekizinci çelenk, dünyada yer alan, ölen kişinin görebileceği son çelenkti.

      Hayaletler, kırılana kadar üzerinde oturabilecekleri, sonra da onları altlarında uzanan karanlık okyanusa savuracak kurumuş bir dal bulana kadar bu ağacın dallarına atlar, uçar veya onlara tırmanırdı.

      Maluae, ekmek ağacına tırmandı. Bazı hayaletler bir dalın üzerine oturmuş, kırılmasını bekliyorlardı. Kendi ağırlığı diğerlerininkinden o kadar fazlaydı ki dal, Maluae bastığı anda kırıldı ve hepsi birden Po’ya düştü.

      Yeniden canlanıp güçlenmesi için değneğin içindeki yiyecekten biraz tatması yetiyordu. Ağaca tırmandığı sırada da bunu yapmıştı. Böylece yaşayanların dünyasında bulunan, hayaletlerin yolunda yer alan meşhur muhafızları geçebilecek kadar güçlenmişti. Ölüler Diyarı’na girdiği sırada tanrıların verdiği yiyecekten biraz daha yedi ve gitgide daha çok güçlendiğini hissetti.

      Tanrıların verdiği değneğin içinden bir savaş topuzu ve mızrak aldı. Hayalet savaşçılar, karanlık bölgenin farklı kısımlarına girmesini engellemeye çalıştı. Ölü şeflerin ruhları, Maluae evlerinin yanından geçerken ona karşı koydu. Cenk ardına cenk edildi. Sihirli savaş topuzu savaşçıları yere serdi ve mızrağı onları bir kenara savurmasını sağladı.

      Kimi zaman kibar ruhlar onu sıcak bir şekilde karşılayıp yardım etti. Böylece oğlunu arayarak diyar diyar dolaştı. En sonunda onu, Hawaiililerin “papa-ku’nun aşağısında” (Po’nun temelinde) dediği yerde, durmadan ağzına tıkmaya mecbur bırakıldığı muzlar nedeniyle tıkanıp boğulmak üzereyken buldu.

      Baba, oğlunun ruhunu alıp tekrardan dünyaya doğru gitmeye başladı, fakat hayaletler etrafını sardı. Onu yakalayıp oğlunun ruhunu elinden almaya çalıştılar. Baba, yeniden tanrıların verdiği bir parçayı yedi. Bir kez daha savaş topuzunu savurdu, fakat düşman ordusu fazla kalabalıktı. Etrafındakiler gittikçe çoğaldı ve muazzam sayılarıyla adamı ezmeye başladılar.

      Adam en sonunda sihirli değneğini kaldırıp kalan son yiyeceği içinden çıkarttı. Sonra da tanrıların kendisine verdiği lavın bir kısmını etrafa saçtı. Lav, Ölüler Diyarı’nın kuru zeminine düştü. Alevler, etraftaki ağaçları ve çalıları sardı. Yangından dolayı yerde çukurlar açıldı, içlerinden lavlar fışkırmaya başladı.

      Hayalet kalabalığı geri çekilmeye başladı. Baba, oğlunun ruhunu, boşalan sihirli değneğine hızla koyarak alelacele evine koşturdu. Oğlunun ruhunu, evde boylu boyunca uzanan bedene getirerek ait olduğu yere dönmesini sağladı.

      Her şeyin ardından baba ve oğlu, tanrıların sunağına yemek götürmeye, hayatları boyunca onlara en içten ve sadık bir şekilde dua etmeye devam etti.

      III

      Bir Dev ve Bir Kaya

      Oahu Adası’nın kuzeybatı kısmındaki bir bölge, “Kaena Burnu” anlamına gelen Ka-lae-o-Kaena ismiyle bilinir.

      Okyanusun, bu burundan çok da uzak olmayan açıklarında Pohaku-o-Kauai, yani Kauai kayası adını

Скачать книгу


<p>8</p>

Kapa: Bazı ağaç ve çalı türlerinin kabuklarındaki liflerden yapılan bir tür kumaştır. (ç.n.)

<p>9</p>

Awa: Kava bitkisinin Hawaii dilindeki adıdır. Pasifik Adaları’nda yetişen bir mahsuldür. Kökü kullanılarak yatıştırıcı bir içecek yapılır. (ç.n.)

<p>10</p>

Ekmek ağacı: Anavatanı Hint Okyanusu’nun doğusu ve Büyük Okyanus’un batısındaki adalar olan bu ağaç dutgiller familyasına mensuptur ve nişastası zengin olan meyvesi, yetiştirildiği bölgelerin ana gıda unsurudur. Bazı insanların bu ağaca “hayat ağacı” dediği bilinmektedir. (ç.n.)