ТОП просматриваемых книг сайта:
Kayıp kıta: atlantis efsanesi. C. J. Cutcliffe Hyne
Читать онлайн.Название Kayıp kıta: atlantis efsanesi
Год выпуска 0
isbn 978-625-8068-00-9
Автор произведения C. J. Cutcliffe Hyne
Издательство Maya Kitap
“Benim kendim için bir korkum yok,” dedim, soğuk bir ifadeyle.
“Elbette yok, çünkü arkadaşın olduğumu biliyorsun. Ama bu genel valilik makamına başka bir adam atanmış olsaydı ne yazık ki elindeki her şey giderdi, Deukalion. Sıraya dizilmiş o sandıkların içinde hazır bekleyen, saklı bir defineye karşı koyabilecek pek fazla adam yoktur.”
“Tatho, efendim,” dedim, “açıkça görüyorum ki senle ben epeyce farklı görüşler geliştirmişiz. Benim bu kolonide kendim için sakladığım tüm malım mülküm, birkaç kişiden başka kimsenin gıpta etmeyeceği kadar önemsiz. Şu anda üzerimde gördüğün eski giysiler ile içinde mideme iyi gelen bir ilacın olduğu bir ilaç kutum var. Ayrıca üç köleye sahibim, ikisi kâtip, üçüncüsü ise yiyeceklerimi pişiren ve banyomu hazırlayan, sağlam yapılı, yabani bir Avrupalı. Burada hizmet ettiğim yıllar boyunca geçimim için devletten sadece bir asker istihkakı dışında hiçbir şey almadım ve eğer Yucatan’da herhangi bir adam benim adıma herhangi bir kuldan on gram bronz kadar bile bir para almışsa senden bana son bir hizmet yapmanı, o adamı benim için bir yalancı ve hırsız olarak astırmanı rica ediyorum.”
Tatho bana ilgiyle baktı. “Sana büyük bir hayranlık mı duymalıyım yoksa acımalı mıyım ya da şaşırmalı mıyım yoksa küçümsemeli miyim, bilmiyorum. Biz orada, Atlantis’te, senin dürüstlüğün, sertliğin ve adaletin hakkında çok şey duyduk; ama kadim Tanrılar’a yemin ederim ki hiç kimse, senin huylarını bu kadar ileri götüreceğini tahmin etmemiştir. Peki ama neden be dostum, para güç demektir. Para ve paranın satın alabileceği kaynaklar sayesinde hiçbir şey senin gibi bir insanı durduramaz. Oysa para olmadan, en küçük bir terslikte tökezleyip düşer ve geri dönülemez şekilde ayaklar altında ezilirsin.”
“Kaderimi ancak Tanrılar belirler.”
“Muhtemelen; ama ben kendi kaderimi kendim belirlemeyi tercih ederim. Sana dürüstçe söyleyeyim ki ben buraya senin genel valilik için belirlemiş olduğun modeli takip etmek için gelmedim. Yucatan’ı akıllıca ve elimden gelen en iyi şekilde yöneteceğim; ama bunu ayrıca Genel Vali Tatho’nun yararı için de yapacağım. Buraya sekiz gemilik donanmamı ve özel korumamı da getirdim. Ayrıca karım ve onun bakıcı kadınları ile köleleri de var. Hepsinin ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor. Hem sahiden, neden başka türlü olsun ki? Bir halk yönetilecekse hükümdarları için cömertçe para ödemeleri, onlar adına bir şeref olmalı.”
“Bu konuda anlaşamayacağız. Artık güç senin elinde ve onu istediğin gibi kullanabilirsin. Eğer herhangi bir faydası olacağını düşünseydim, senin emrin altındaki bu insanları vergilendirmeye sıra geldiğinde, bunu hoşgörülü bir şekilde yapman için naçizane yalvarırdım. Onlar benim için çok değerli.”
“Seni kendimden tiksindirdim ve bunun için çok üzgünüm. Ama senin -düşüncesine dünyadaki bütün adamlarınkinden daha çok değer verdiğim kişinin- benim hakkımdaki iyi düşüncelerini geri kazanmak için bile Deukalion, burayı senin daha önce yaptığın gibi yönetemem. İstesem bile imkânsız bu. Başka insanları kendi güçlü standartlarına göre yargılamamalısın. Tatho, hiçbir zaman Deukalion gibi dev bir abide olamaz. Hem benim bir karım ve çocuklarım var, kendimi ihmal etsem bile onların ihtiyaçlarını karşılamam gerekiyor.”
“Ha, tamam,” dedim, “yani görünüşe göre, ben aslında böyle bir avantaja sahibim. Bana köstek olacak bir karım yok.”
Sözüme hemen karşılık verdi. “Bana göre, senin hayatı yaşamaya değer kılan hiçbir şeyin yok. Makamınla orantılı olarak ne karın ne çocuğun ne servetin,ne aşçıların ne çevrende bir maiyetin ne giysilerin ne de başka bir şeyin var. Bunu söylediğim için beni bağışla eski dostum; ama bazı konularda can sıkacak kadar cahilsin. Örneğin nasıl yemek yenileceğini bilmiyorsun. Ben çok usandırıcı bir yolculuğun her günü, şu anda da gene yoksun kaldığım gibi gemideki yetersiz yiyeceklerin başına her oturduğumda bu kıtlık, Deukalion’un karşılama ziyafetinde fazlasıyla telafi edilecektir diye kendi kendime yemin etmiştim. Ah, bu ziyafetin bugüne kadar gözlerimin önüne gelen en canlı şeylerden bir tanesi olduğunu sana söyleyeyim. Ama sonra gerçeğe döndüğümüzde, bir de ne gördük? Oysa taşralı bir çiftçi bile sofrasında her gün çok daha lezzetli yemeklerin başına oturuyordur. Bana onların nasıl hazırlandığını sen söyledin. Yani senin yabani Avrupalı adamın güçlü kuvvetli ve şans eseri sadık olabilir; ama işin doğrusu berbat bir aşçı. Tanrılar! Ben seferberlikte bile bundan çok daha iyi durumdaydım.
“Buranın bir koloni olduğunu ve evdeki gibi inceliklerin olmadığını biliyorum; ama eğer gelecek günlerde ormandaki geyikler, nehirlerdeki balıklar ve buranın diğer kaynakları şimdiye kadarkinden daha iyi kullanılmazsa, bir hükümdar olarak daha iyi yemek pişirilmesini teşvik etmek için mutfak personelinin bir kısmını canlı canlı yağda kızartmayı şahsen görev bileceğim. Tanrılar! Deukalion, sen damak tadının ne olduğunu unuttun mu? Ayrıca kendi itibarına karşı hiç saygın yok mu? Yahu, şu giysilerine bir bak. Bir sığır çobanı gibi giyinmişsin ve seni parlatacak bir ziynet ya da mücevherin yok.”
“Ben ancak,” dedim soğuk bir sesle, “açlık beni dürttüğü zaman yemek yiyorum ve bu giysiyi, iyice eskiyip yıpranana ve değiştirilmesi gerekene kadar üzerimde taşıyorum. Haddinden fazla yemekle doldurulmuş bir ziyafet sofrasının kabalığı ve kadınlar gibi bir sürü giysiye sahip olmak, benim düşüncelerimle hiç bağdaşmayan kazanımlar. Ama bence burada yeterince uzun konuştuk ve bir anlaşmaya varma şansımız çok az. Sen bunca yıl içinde değişmişsin Tatho ve belki ben de değiştim. Bu değişiklikler zaman ilerledikçe insanın benliğine fark etmeden yapışıyor. Biz şimdi, şu andaki mevcut farklılıklarımızı unutarak ve sadece yirmi yıllık dostluğumuzu hatırlayarak ayrılalım. Benim için o dostluk her zaman, aklıma her geldiğinde bende hoş tatlar bırakan anılarla dolu.”
Tatho başını öne eğdi. “Öyle olsun.”
“Yine cömertliğine sığınarak senden kendim için o gemiyi talep edeceğim. Şafak neredeyse sökmek üzere ve burada bu kadar uzun süre hüküm süren bir adamın, azledildikten sonra, sabah gün ışığında sokaklarda yürümesi uygun olmaz.”
“Öyle olsun,” dedi Tatho. “Benim küçük donanmamı alacaksın. Benden çok daha büyük bir şey istemeni dilerdim.”
“Donanmanı değil Tatho, sadece küçük bir gemi istiyorum. İnan bana, daha fazlası israf olur.”
“Şimdi bak,” dedi Tatho, “burada biraz despotluk edeceğim. Ben şimdi buranın genel valisiyim ve bu konuda kendi istediğimi yapacağım. Sen tüm malını mülkünü geride bırakıp dımdızlak gidebilirsin, ona karışamam. Ama Atlantis’e yanında refakatçiler olmadan gitmek, işte bunu yapamazsın.”
Böylece seçim benim dışımda yapıldığı için, Tatho’nun kendi özel gemisi Bear’a binerek ona eşlik eden donanmanın diğer gemileriyle sonunda yolculuğumu tamamladım.
Fakat başta denize hemen açılamamıştık. Gemiler, kumanyaları boşalmış ve mürettebatı bitkin bir vaziyette, iç limanın taş rıhtımlarına demirlemiş olarak duruyordu ve onları bu şekilde hemen tekrar denize açılmaya zorlamak intihar olurdu.
Sonra nezaket formaliteleri, benim kaldığım geminin yanında tamamlandı ve gemi giriş havzasına çekilerek geçiş yolunun dalgaları arasına demirledi, ona ve eşlik eden gemilere, kıyıdan odun, su, kurutulmuş et ve balık alındıktan sonra, gerekli tüm bakımlar yapılarak erişilebilecek en yüksek hızla yola çıkıldı.
Bu benim için yirmi yoğun yıldan sonra ilk defa işe ara vererek dinlenme zamanı bulmam demekti. Emek verdiğim ülkeyle bir daha başka bir bağlantım olmadı. Zaten gerçekten de resmi