Скачать книгу

Gandi’nin şiddet içermeyen pasif direniş yönteminin ilham verdiği insan hakları liderlerinden biri de ABD’deki Martin Luther King Jr’dı (1929–1968). Güney Afrika’da Nelson Mandela (1918–2013) ve Polonya’da Lech Walesa (1943–) da Gandi’den etkilenmişlerdir.

      2- Gandi Hindistan’da büyük ruh anlamına gelen “Mahatma” ya da baba anlamına gelen “Bapu” sözcükleriyle anılıyordu.

      3- Gandi garip alışkanlıkları olan bir insandı. Pazartesi günleri kimseyle konuşmazdı. Sıkı bir diyet uyguluyordu. Yıkanırken sabun yerine kül kullanırdı. Otuz altı yaşından beri seks yapmayı bırakmıştı.

      E. M. Forster

      İngiliz romancı ve eleştirmen E. M. Forster (1879–1970), 20. yüzyıl edebiyatında sıradışı bir konuma sahipti: Titizlikle işlenmiş eserleri, Viktoryen ve Modern dönem edebiyatları arasındaki sınırı yıktı. Görünüşte geleneksel ve eski moda olan eserlerinde modern fikirlere yer veriyordu. Forster’ın romanları özellikle bireyler arasındaki bağlantılara ve bu bağları engelleyen sosyal ve kültürel sınırlara eğilmekteydi.

      Erken yaşlarından itibaren Forster, kavrayışı yüksek bir gözlem yeteneği olduğunu gösterdi. Cambridge’teki edebiyat çevresinde bu yeteneğini ortaya koyabileceği bir alan bulmuştu. Mezun olduktan sonra Akdeniz’de dolaşmaya başladı. Bir yandan da sürekli yazıyordu. İlk kayda değer romanı olan A Room with a View (1908), İtalya’ya giden bir İngiliz kadının aldatıcı biçimde basit, romantik öyküsünü anlatmaktadır. Sonraki eseri olan Howards End (1910), üç aile ve bir İngiliz kır evi hakkındadır. Görünüşte geleneksel bir roman olan eserin, insanlar arasındaki ilişkilerin değeri ve bu ilişkileri engelleyen İngiliz sınıf sisteminin saçmalığı hakkındaki mesajı, bugün dahi güncel olan taze ve önemli kavramlarla aktarılmaktadır.

      Forster’ın sonraki eserleri daha karanlık ve karmaşık metinlerdir. Son romanı olan A Passage to India (1924) en önemli eseridir. Hindistan’daki İngiliz koloni egemenliğinin son döneminde geçen roman, gerçek dostluk ve farklı kültürlerin birbirini anlaması noktasında kötümser (en iyi ifade ile muğlak) bir tonda sonlanır. Kitabın yayınlanmasından sonra kırk beş yaşındaki Forster roman yazmayı bırakır. İlgisini edebiyat eleştirmenliği alanına kaydırır.

      Kariyerinin sonuna doğru bakış açısı daha kötümser bir hal almasına rağmen Forster, zamanının liberal ve hümanist sesleri arasında sayılmaktadır. Eserlerinde her türlü engele karşılık insanların uzlaşmasının gücüne dikkat çeker. İnsan türüne has bağlara dair neredeyse mistik bir bakışa sahiptir.

Ek Bilgiler

      1- Yaşadığı sırada nadiren dile getirilmesine rağmen Forster bir eşcinseldi. “Maurice” adında eşcinsellik temalı bir roman dahi yazmıştı. Roman ancak ölümünden bir yıl sonra 1971 yılında yayınlanabilecekti.

      2- İngiliz romancı Zadie Smith’in (1975–) çok satan eseri “On Beauty” (2005), “Howards End”in günümüz Boston’ının kenar mahallelerinde geçen bir versiyonudur.

      3- Forster kariyerinin ilk dönemlerinde “Bloomsbury Group” üyesiydi. Virginia Woolf’un önderliğinde, kız kardeşinin Londra’daki evinde toplanan bu grup, döneminin resmi olmayan ama etkili olan edebi topluluklarındandı.

      The Rite of Spring

      Rus besteci Igor Stravinsky (1882–1971), The Rite of Spring’i 1910 yılında, bir başka eseri olan The Firebird üzerinde çalışırken tasarlamıştı. Stravinsky, eseri bestelerken bir pagan ayinini hayal etmişti. Bir genç, bahar tanrısına bir adak niyetine ölünceye kadar dans etmeye zorlanıyordu.

      Stravinsky’nin iki yıl içerisinde tamamladığı bale, modern müzik tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Eser sık sık Fransızca adı Le sacre du printemps ile anılır. Bu çığır açıcı çalışma iki bölümden oluşmaktadır: “The Adoration of the Earth” ve “The Sacrifice.”

      Bir bale gösterisinin isyan çıkarabileceğini düşünmek bugün için çok zordur. Buna karşılık The Rite of Spring, 29 Mayıs 1913 tarihinde Paris’teki Théâtre des Champs-Élysées’de gösterildiğinde polis toplanan kalabalığı güçlükle kontrol edebilmişti. Koreografisi büyük Rus dansçı Vaslav Nijinski (1890–1950) tarafından yapılan eser, klasik kısıtlamalardan köklü bir kopuş anlamına geliyordu. Bale, bir fagotun daha önce mümkün olabileceği hiç düşünülmemiş derecede yüksek bir perdeden çalınmasıyla başlıyordu. Daha sonra dinleyici gelişigüzel notaların kakofonisini andıran sesler duyuyordu. Bununla birlikte, Nijinski’nin koreografisi de eleştirmenlerin kızgınlığını yatıştırmayı başaramamıştı. Dansçılar zarif ve vakur adımlarla ilerleyeceklerine, erotik bir biçimde kalçalarını sallayarak Parisli izleyicileri şaşkınlığa düşürdüler. The Rite of Spring modernizmin her açıdan Batı müziğini etkisi altına aldığını ilan ediyordu.

      Çalışma 20. yüzyılın en önemli orkestra eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Çizgi film yapımcısı Walt Disney (1901–1966), 1940 tarihli animasyon klasiği Fantasia’da The Rite of Spring’in kimi bölümlerini film müziği olarak kullanınca eser çok geniş bir popülerliğe ulaşmış oldu. Animasyonda ayrıca Ludwig van Beethoven (1770–1827) ve Johann Sebastian Bach (1685–1750) gibi sanatçıların çalışmaları da kullanılmıştı.

Ek Bilgiler

      1- En iyi Fransız besteciler bile “The Rite of Spring”e çok farklı tepkiler göstermişti. Maurice Ravel (1875–1937) dinleyicilerin arasından “dâhi, dâhi” diye bağırırken, Camille Saint-Saëns (1835–1921) ilk birkaç dakika içerisinde öfkeyle salondan ayrılmıştı.

      2- Stravinsky, Nijinski’nin dansını sevmiş olmasına rağmen, en azından kendisine göre müzikten hiç anlamayan bir koreografla çalışmayı sinir bozucu bulmuştu.

      3- Kariyeri boyunca Stravinsky diğer büyük sanatçılarla ortak çalışmalar yaptı. Bunların arasında, 1951 yılında Stravinsky’nin “The Rake’s Progress” operasının aryasını yazan İngiliz şair ve oyun yazarı W. H. Auden (1907–1973) ve Fransız yazar Jean Cocteau (1889–1963) da vardı.

      4- Stravinsky’nin etkisi klasik müziğin sınırlarını aşmıştır: Rock müzik sanatçısı Frank Zappa (1940–1993) da ondan çok etkilenmiştir.

      Douglas Fairbanks ve Mary Pickford

      1920’lerde Douglas Fairbanks Sr. ve Mary Pickford, dünyanın en popüler sessiz film starları arasında yer alıyorlardı. Pickford saf ve duygusal genç kız tiplemeleri ile sevilmişti. Kariyerine komedi ile başlayan Fairbanks ise daha sonra sessiz filmlerin vazgeçilmez kabadayısı haline gelecekti.

      Günümüzde filmlerinden çok “Hollywood kraliyet ailesinin” ilk üyeleri arasında yer almalarıyla bilinirler. Fairbanks ve Pickford, üç yıllık flört döneminin ardından 1920 yılında evlendiler. Bu evlilik, Amerika’nın sevgilisi ile yakışıklı ve atletik gişe yıldızının birleşmesi anlamına geliyordu.

      Eşinden on yaş daha genç olan Kanada doğumlu Pickford’un (1892–1979) ilk filmi 1909’da gösterilmişti. 1909 ve 1912 yılları arasında yönetmen D. W. Griffith (1875–1948) tarafından çekilen yetmiş beşten fazla filmde rol aldı. Bu dönemde sarı bukleleri ile moda alanında yeni bir trende öncülük etti.

      “Altın saçlı kız” popülerliği artarken daha yüksek ücretler için mücadele etmeye başladı. Daha fazla

Скачать книгу