ТОП просматриваемых книг сайта:
Entelektüelin kutsal kitabı - modern kültür. David S. Kidder
Читать онлайн.Название Entelektüelin kutsal kitabı - modern kültür
Год выпуска 0
isbn 978-625-8068-56-6
Автор произведения David S. Kidder
Издательство Maya Kitap
Mahjong ABD’de popüler bir oyun olarak varlığını korumuştur. Driving Miss Daisy (1989) ve Cocoon (1985) gibi filmlerde işlendiği üzere, özellikle orta yaşlı ve yaşlı kadınlar arasında çok yaygındır. Mahjong kimi zamanlar Yahudi kadınlarına özgü bir oyun gibi görülmüştür. Oyunun Yahudi toplulukları arasında yaygın bir biçimde biliniyor oluşu muhtemelen 1920’lerde Çinli ve Yahudi göçmenlerin büyük konutlarda birbirlerine yakın yaşamış olmaları ile ilişkilidir.
1- Hong Kong’da doktorlar tarafından yeni yapılan bir çalışma mahjong oyununun, izleyicilerin bile aşırı yoğunlaşmasını sağlayarak hastalık nöbetlerini tetikleyebildiğini ortaya koymuştur. Bu duruma araştırmacılar “mahjong epilepsisi” adını vermektedirler.
2- Oyunla ilgili yazılmış çeşitli popüler şarkılar bulunmaktadır. Bunlardan birisi de Eddie Cantor’un (1892–1964) “Since Ma Is Playing Mah Jong” (1923) isimli şarkısıdır.
3- Mahjong’un Milton Bradley Şirketi’ni iflasın eşiğinden kurtardığı söylenmektedir. Zira şirkete ait fabrikalar oyun seti taleplerini karşılayabilmek için günde yirmi dört saat kadar çalışmak zorunda kalmışlardır.
Pablo Picasso
Ressam Pablo Picasso (1881–1973) öldükten bir gün sonra New York Times’ta şu ifadeler yayınlanmıştır: “Yüzyılımızın ilk üç çeyreği boyunca Pablo Picasso görsel sanatların en orijinal, en renkli ve en güçlü karakteri olarak kalmıştır.”
Otuz yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen bu değerlendirme geçerliliğinden hiçbir şey kaybetmemiştir. İspanya doğumlu sanatçı, genellikle resimleri ile tanınmaktadır. Bununla beraber çizim, taşbaskı, gravür, heykel, seramik, mozaik ve duvar işleme gibi çok çeşitli alanlarda da eserler vermiştir.
Çağının diğer dev sanatçılarından farklı olarak Picasso, kendisini herhangi bir akımın ya da sanat çevresinin parçası olarak sınırlamamıştır. Daha ziyade son derece yenilikçi bir insan olarak kendi tarzını yarattığı söylenebilir. Onun en büyük başarılarından biri de güzellik ve çirkinlik arasındaki sınırı belirsizleştirmesi (kimi hallerde yok etmesi) olmuştur.
1907’lerde Georges Braque (1882–1963) ile birlikte kübist tarzın kurucusu olmuştur. Kübizm nesneleri farklı açılardan yansıtarak Rönesans geleneğini bozmuştur. Bu teknik, geleneksel yöntemle yapılabileceğinden çok daha fazla şey anlatmaktadır.
Picasso’nun ilk önemli eseri, kübizmde bir dönüm noktası sayılan Les Demoiselles d’Avignon (1907) isimli çalışmasıdır. Güzellik, anatomi ve perspektifte geleneksel fikirler bu çalışma ile yapısöküme uğratılmaktadır.
Sonraki eserlerinde, başyapıtı Guernica (1937) üstünde en azından kısmen etkisi bulunan sürrealizm de dahil olmak üzere birçok farklı tarzdan ilham almıştır. 3,4 metre yüksekliğinde ve 7,77 metre genişliğinde bir tuval üzerine yağlı boya çalışılmış olan Guernica, bir dizi soyut figür üzerinden insanların acılarını yansıtmaktadır. Resim, İspanyol İç Savaşı sırasında Nazi uçaklarının bir İspanyol kasabasını bombalamasına Picasso’nun tepkisidir.
Picasso seksenli yaşlarına kadar önemini ve üretkenliğini korumuştur. 6 binden fazla resim yaptığı söylenmektedir. Bunların önemli bir bölümü ölümüne kadar kişisel koleksiyonunda saklanmıştır. Sadece 1969 yılında, seksen sekiz yaşındayken 165 resim ve kırk beş çizim yapmıştır.
Öldüğü sırada doksan bir yaşındaydı.
1- Aynı zamanda Picasso, kariyeri boyunca sürekli olarak değişen metresleriyle, eşleriyle ve ilham perileriyle de tanınmaktadır. İki kez evlenmiştir. Üç ayrı kadından dört çocuğu olmuştur.
2- Kendisini bir İspanyol olarak tanımlamasına ve en etkili resmini İspanyol İç Savaşı’na bir tepki olarak yapmasına rağmen, 1904 yılından itibaren hayatının önemli bir bölümünü Fransa’da geçirmiştir. II. Dünya Savaşı’ndaki Nazi işgali sırasında dahi Fransa’da kalmaya devam etmiştir.
3- Picasso küçük bir çocukken babasıyla birlikte boğa güreşlerine katılmıştır. Boğa güreşleri, onun resimlerinde tekrar eden önemli bir tema olarak ortaya çıkmaktadır.
William Butler Yeats
Şair William Butler Yeats (1865–1939) İrlanda’nın kültür yaşamında son derece önemli bir yere sahiptir, İrlandalı diğer edebiyatçılar James Joyce (1882–1941) ve Oscar Wilde (1854–1900) dahi onunla kıyaslandığında daha sınırlı bir etkiye sahiplerdir. 1800’lerdeki Kelt Uyanışı’nda son derece önemli bir rolü olan Yeats sadece bir edebiyatçı değildi. Önemli bir politik şahsiyet ve inanmış bir İrlanda milliyetçisiydi. Eserlerinde İrlanda’nın en erken köklerine, mitlerine ve halk hikayelerine dönüşü savundu. Zira bu fikri, bugün dahi İrlanda siyasetini etkileyen Protestan-Katolik çekişmesinden bir kaçış olarak görüyordu.
Dublin’de doğan Yeats, sanatçı bir ailede büyüdü. Hem babası hem de erkek kardeşi ressamdı. Yeats resimle ilgilenmesine rağmen esas ilgisini şiire yöneltti. Otuzlarına geldiğinde çok sayıda eser kaleme almıştı. William Blake (1757–1827) şiirinden ve İrlanda Edebi Uyanışı’ndan etkilendi. İrlanda’nın kültürel ilham kaynakları ile mistisizmi sentezleyen bir dünya görüşü geliştirdi.
Yeats’in ele aldığı konular çok çeşitliydi. Kimi zaman The Lake Isle of Innisfree (1892) eserinde olduğu gibi doğayı, kimi zamansa When You Are Old (1892) örneğinde olduğu gibi zamanı ve faniliği ya da No Second Troy (1910) eserinde olduğu gibi karşılıksız aşkı işledi. İrlanda’nın politik meseleleri üzerine de eserler yazdı. Bunlardan en dikkat çekeni Easter 1916 adlı eserinde, İrlandalı milliyetçilerin ülkenin bağımsızlığı için silaha sarıldığı ama İngilizler tarafından idam edildikleri 1916 Paskalya Ayaklanması’nı işledi. Genel olarak geleneksel şiir formlarını kullanmasına rağmen özellikle kariyerinin sonlarına doğru şiirine çağdaş bir duyarlılık getirdi.
Yeats yaşlandıkça şiiri de zenginleşti. En önemli eserlerini altmışlarında ve yetmişlerinde verdi. Muhtemelen en bilinen şiiri olan vahiy tarzındaki The Second Coming (1921)adlı eserindeki sersemletici kıyamet günü imajı, kendine özgü döngüsel tarih anlayışını ortaya koymak için kullanılmaktaydı. Bir başka geç dönem başyapıtı olan Sailing to Byzantium (1928), Yeats’in yaşlanmaya ve sanata duyduğu hayranlığı görkemli bir şiirde kaynaştırıyordu.
1- Yeats, hayatının büyük bir bölümünde bir İrlanda milliyetçisi ve aktris olan Maud Gonne’a (1865–1953) âşıktı. Gonne tarafından ısrarla reddedilmesine rağmen, başka bir kadınla evlendikten sonra bile onun hasretini çekmeye devam etti.
2- Yeats, 1923 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı. Bundan sonra da verimli bir şekilde çalışmaya devam etti. En iyi eserini ödülünü aldıktan sonra yazdı.
3- Yeats, İrlanda, County Sligo’daki Drumcliff’e gömüldü. Mezar taşına kendi kaleminden çıkan bir kitabe yazılmıştı: “Şöyle bir bak / Yaşama ve ölüme / Haydi yolcu, şimdi geri dön geldiğin yere!”
Arnold Schönberg
En