Скачать книгу

p>Önsöz

      Bundan yaklaşık bir buçuk sene önce yaptığımız yayın kurulu toplantısında hepimizi heyecanlandıran bir karar aldık. Aforizma Dizisi ile başladığımız, Bir Nefeste Dizisi ve Masal Dizisi’yle devam ettiğimiz dizilerimize bir yenisini daha ekleyecektik: Biyografi Dizisi. Birkaç yayınevinde gayet başarılı biyografiler olmasına rağmen hem günümüz okur kitlesine hitap eden hem de kişilerin hayatlarının en sıradan detaylarını bile son derece canlı bir şekilde anlatan kitaplarda bir boşluk olduğunu fark ettik. Bu alanda gördüğümüz boşluğu doldurmak için hemen kollarımızı sıvadık ve işe koyulduk.

      Öncelikle biyografisini okumak istediğimiz ve hayatını ilginç bulduğumuz tarihi kişilikleri belirledik. Sonra bunların arasında yayımlanmaya değer olduğunu düşündüğümüz biyografileri seçtik. Bu bağlamda ilk etapta on önemli tarihi kişinin biyografisi ortaya çıktı. Bu on kişinin hayat hikâyesini bize aynı edebi tat ve ruhla aktaracak çevirmenler aramaya başladık. Fakat bu süreçte en çok kararsız kaldığımız şey kapak tasarımı oldu. Çünkü bir biyografi dizisine yakışır sadelikte, aynı zamanda bu önemli tarihi şahsiyetlerin hayatlarını anlatacak canlılıkta kapaklar olmasını istiyorduk. Önümüze gelen ondan fazla taslak üzerinde günlerce kafa yorduk ve ortak bir karar vermek için çabaladık. En sonunda taslakları ikiye indirdik ve hepimizin içine sinen bu kapakta karar kıldık.

      Kitapları yayına hazırlama aşamasında metinle o kadar içli dışlı olduk ki bahsedilen tarihi figürlerin hayatlarına girdikçe yaptığımız işten daha çok keyif almaya başladık. Hepimizin ismen bildiği kişilerin yaşam öykülerini okudukça aslında onların da sizin bizim gibi bir insan olduklarını, bizimle aynı duyguları paylaştıklarını, hayatın onları da tıpkı bizler gibi oradan oraya savurduğunu gördük.

      Uzun uğraşlar sonucu ortaya çıkardığımız bu diziyi siz okurlarımızla paylaşmaktan memnuniyet duyuyoruz. Birer tarihi kayıt niteliği taşıyan bu yaşam öykülerini okurken keyif almanız tek temennimiz.

      “İyi yazılmış bir hayat öyküsü, en az iyi yaşanmış bir hayat kadar nadidedir.”

Thomas Carlyle

      Giriş

      Cervantes’in hayatı üzerine birçok eser yazılmıştır, bendeniz iki adet yazdım. Don Kişot çevirime (1888) önsöz olarak eklenen kapsamlı biyografi, bu esere bir giriş olarak düşünülmüştü. Zira bana göre en iyi yorum, yazarın hayatını incelemek suretiyle yapılır. Don Kişot’un dünyanın en büyük klasiklerine yaraşır bir şekilde günümüze uyarlanmış bütün ve eksiksiz bir baskısını yapmıştık. Bu kitabın baskı adedi o kadar azdı ki “yayımlanmak” kelimesini hak etmiyordu denebilir.

      Cervantes’in hayatı üzerine yazılmış bu eser, çevirime önsöz yazmak için topladığım materyallerden oluşmuş tamamen yeni bir eserdir. Derlediğim bilgiler yeniden yazılmış, yeniden düzenlenmiş, eleştiriler ve edebiyat tarihiyle ilgili bazı çıkarmalar ve eklemeler yapılarak daha geniş bir okuyucu kitlesine hitap etmesi sağlanmıştır. Cervantes’in hayatı hakkındaki bilgilere ulaşmak için İspanya ve başka yerlerdeki mevcut kaynakların tümüne başvurdum, fakat ileri sürdüğüm teoriler ve fikirlerin sorumluluğu sadece bana aittir.

H. E. Watts

      Gustave Dore Don Quixote (Don Kişot) 1863, Paris.

      Birinci Bölüm

      “Geçmiş dönemlerde yaşamış güçlü bir adam, Lepanto’da cesurca savaştı. Cezayir’de bir köle olarak tüm gücüyle çalıştı, kendini bu işten kurtardı. Şaşırtıcı bir neşeyle yoksulluğa, açlığa ve dünyanın nankörlüğüne katlandı. Sol kolunu kaybetmesine ve hapishanede olmasına rağmen en mutlu ve en derin modern kitabımızı yazdı, ismini de Don Kişot koydu.”

      Thomas Carlyle, Miguel de Cervantes’in hayatını ve eserini kısaca böyle özetler. Kısa ve temelde doğru olsa da bu özet, daima eserinin gölgesinde kalmış bu büyük yazara dair tüm bilindik hataları içinde barındırmaktadır. Cervantes, talihsiz hayatı boyunca içine sık sık düştüğü tüm felaket dönemlerinde olduğu gibi, esaretinde de cesurca çalıştı. Ancak “kendini cesurca kurtarmak” gibi bir şey yapmadı; kendini kurtarmak uğruna kahramanca girişimlerde bulunsa da sonunda fidyeyle kurtarılmayı kabullendi. Tek kollu değildi, iki kolu vardı; fakat bir eli savaşta aldığı yaralar nedeniyle sakatlanıp işe yaramaz hale gelmişti. Büyük eserini hapishanede yazmadı; bu eseri yazma fikri aklına burada geldi. Ayrıca, Don Kişot’un modern kitaplar arasındaki “en mutlu” kitap olup olmadığı da tartışma konusudur. Yazarın kendi ifadesiyle bu kitap, “melankolik ruhlar için bir meşgale” olarak tasarlanmış olsa da, eserin ruhunu inceleyenler Don Kişot’ta mutluluktan çok keder bulmuştur. Şüphesiz ki komedi çok derinse de kaynağı gözyaşlarına dayanır; “mutlu” sıfatı, eserle ilişkilendirilen bakış açısına yapılmış bir yakıştırmadır. Hayatının sonbaharında, umutlarının ve hayallerinin bitiminde, şövalye kitapları üzerine bu parodiyle kahramanlık özlemini yazıya döken yaşlı, sakat ve fakir asker Cervantes’in mutlu bir ruh halinde olmadığına şüphe yoktur. Zaten şövalye romantizmini ondan daha çok seven biri de yoktur. Kendisi de kahramanını sarhoş eden pınardan kana kana içmiştir. Alonso Quijano’yla aynı hastalığa yakalanmış, şövalyenin görevinin dünyadaki hataları düzeltmek olduğuna dair hoş yanılgıyı paylaşmıştı. Kendisi de gezgin bir şövalyeydi, kendi özü de romantizmdi. Gençliğinde, şövalyelik düşüncesi gözlerini kamaştırmıştı. Geçmişin efsanevi görkemlerini ve Amadis’in1 başarılarını hatırlatan geçit törenlerinde ve savaşlarda bulundu. Hayalleri tükenmiş, istediği serveti bulamayıp hayal kırıklığına uğramış; romantizm ve şövalyelik için son derece ölümcül bir dönem olan II. Philip’in hükmü sona ermek üzere olsa da, hem sağlığını hem de umutlarını kaybetmiş bir adamın Don Kişot’u mutlu bir yürekle yazmış olduğunu düşünebilir miyiz? Aslında Don Kişot’u kitapların en neşelisi olduğu kadar en matemlisi olarak da değerlendirebiliriz. Bu eserin olağanüstü ününün ve ebedi hoşluğunun kaynağı, şövalyelik dönemine duyulan özlemle budalaca ve vahşi şövalye kitaplarına duyulan nefret ve tiksintiden doğan öfkeyi dışa vurmak için yazılmış olması değildir. Don Kişot, ölümsüzlüğünü tüm okurlarının ruh halleriyle hayallerini yansıtabilme ve insan doğasının zenginliğiyle gerçekliğini gözler önüne sermesine borçlu olamaz mı?

      Kitabı ve amacını anlamak için yazarı tanımalıyız. Cervantes’in hayatı da en az kahramanınki kadar romantik, tuhaf maceralarla dolu, tehlikeler ve dertlerle çevrili, cesur bir kararlılık ve neşeli bir iyi niyetle yaşanmış bir hayat. Büyük bir İngiliz şairi, şövalyeliğin özüne uygun bu hayatın amacını çarpıtarak Cervantes’i “gülüp geçmek”le suçlamıştır. Şüphe yok ki tarihe geçmiş yazarların hiçbirinin hayatı bu kadar hareketli, bu kadar tehlikeyle çevrili, talihsizlik dalgaları açısından bu kadar zengin, bu kadar inişli çıkışlı, canlı ve macera dolu değildir. Bu hayatın hikâyesini öğrenebileceğimiz birçok kaynak var. Miguel de Cervantes, New Castile eyaletinin Alcalá de Henares isimli antik kasabasında Kardinal Ximenes tarafından 9 Ekim 1547’de vaftiz edilmiştir. İspanyol geleneğine göre doğan çocuklara doğdukları günün azizinin ismi verilir. Bu nedenle verilen isimden yola çıkarak Cervantes’in doğum tarihinin Aziz Michael ziyafet günü olduğunu tahmin edebiliriz. Miguel de Cervantes’in vaftiz edilme tarihi, Yüce Santa Maria cemaat kilisesindeki kayıtlara geçmiştir. Alcalá’nın yerlisi ve bu kasabanın asilzadelerinden biri olduğu, Haedo’nun 1612 tarihli Cezayir’in Topografyası eserinde belirtilmiştir. Cervantes’in bizzat kaleme aldığı birkaç resmi belge ve onu tanıyanlar da Alcalá’nın yerlisi olduğunu belirtmektedir. Fakat kendi hemşerileri en büyük yazarlarına karşı o kadar umursamaz ya da o kadar ilgisizlermiş ki, doğum yerini iki yüz yıl boyunca keşfedememişler. Cervantes’in kahramanının doğum yeri hakkında bilerek yarattığı “cyo nombre no quisb acordarse2ve kitabın sonunda “Onu doğurmuş olmanın onuru için La Mancha’nın tüm kasabaları ve köyleri yarışabilir, tıpkı Homeros için yarışan Yedi Şehir gibi,” diyerek açıkladığı gizem kendisini aştı. Çünkü kendi doğum yeri de bilinmiyordu ve yedi şehir gerçekten de Miguel de Cervantes’in doğduğu yer olduklarını iddia ederek yarıştılar. Bir ya da iki tanesi ortaya çıkan tüm sağlam kanıtlara rağmen

Скачать книгу


<p>1</p>

Amadís de Gaula (Gaullü Amadis), Garci Rodríguez de Montalvo tarafından 16. yüzyılda yazılmıştır. Kitabın ana karakteri olan Amadis, Don Kişot’un idolüdür ve Cervantes, kitabında sık sık Amadis’e gönderme yapar. (e.n.)

<p>2</p>

Don Kişot, 1. Bölüm, 1. Kısım’ın ilk sözcüklerine bakınız: (İsp.) İsmini hatırlamak istemediğim bir köyde.