ТОП просматриваемых книг сайта:
Bir nefeste dünya tarihi. Emma Marriott
Читать онлайн.Название Bir nefeste dünya tarihi
Год выпуска 0
isbn 978-625-8068-62-7
Автор произведения Emma Marriott
Издательство Maya Kitap
İbraniler, Sami göçebeleridir. M.Ö. 2. binyılın sonlarına doğru doğudan Kenan’a göç etmişlerdi. Filistinlilerin yenilgisinin ardından (Filistin sahilinde yerleşmiş olan denizci halk), Kral Davud (M.Ö. 1006-962), Sur şehrindeki Fenike Kralı Hiram’ın yardımları ile Filistin’i birleştirdi. Kudüs’ü dini ve siyasi başkenti haline getirdi. M.Ö. 930’dan sonra, ülke yeniden bölündü: Kuzeyde İsrail, güneyde Kudüs’ü de kapsayan Yahudiye.
M.Ö. 721’de Asur, İsrail’in kontrolünü ele geçirdi. M.Ö. 586’da Yahudiye, Babil egemenliğine girdi. Yahudiyeliler (İbranilerden ve İsraillilerden farklı olarak Yahudiler olarak bilinmektedir) Babil’e sürgüne gönderildiler. Yahudi Tevratı adını verdikleri ve Hıristiyan İncil’inin ilk kitabı olan metinde tarihlerini yazmaya başladılar. M.Ö. 538’de Babil, Perslerin eline geçince, Yahudilerin Kudüs’e geri dönmelerine izin verildi. Yahudiliğin politik ve dini temelleri orada atıldı. Kimi Yahudiler Babil’de kalmaya karar verdiler. Böylece ilk Yahudi diaspora topluluğunu oluşturdular.
Bu süreç içerisinde Yahudiler, kendilerinin tek tanrının seçtiği halk olduğuna inanmışlardı. Bu kadir-i mutlak ve yegane gerçek tanrı, dini metinlere göre M.Ö. 2. binyılın ilk yarısında kendisini çoban İbrahim’e göstermişti. Monoteizm olarak anılan bu tek tanrı inancı Hıristiyanlık ve İslam dinlerini etkiledi. Her iki din de İbrahim’in dini kuruculuğunu tanıyorlardı (İncil’e göre İsa, İbrahim’in soyundan geliyordu. İslami geleneğe göreyse İbrahim peygamber, Arap ve Yahudi halklarının atasıdır).
M.Ö. 333 yılında Büyük İskender Filistin’i fethetti. Daha sonra bölge, aralarında Romalıların, Sasanilerin ve Bizans İmparatorluğu’nun da bulunduğu bir dizi imparatorluğun hakimiyetine girdi. Bölgedeki Yahudi varlığı giderek azaldı ve Celile onların dini merkezleri haline geldi. M.S. 636 yılında Araplar bölgeyi fethettiler. 1300 yıl boyunca Filistin Müslümanların kontrolünde kaldı.
M.S. 30 yıllarında, o sıralar bir Roma eyaleti olan Filistin’deki Celile’de İsa adındaki bir Yahudi marangoz, Yahudi takipçilerine tek tanrıyı anlatan vaazlar vermeye başladı. Öğretisi popüler hale geldi ve çok sayıda takipçi kazandı (Bunlardan havariler adıyla bilinen on ikisini mesajını diğer insanlara iletmeleri için seçmişti). İsa merhametli ve şefkat dolu bir tanrıyı anlatıyordu. Tüm insanları ve tüm ırkları kucaklayan bir tanrı. Onun adına yapılan dini törenlere yardımseverlik, alçakgönüllülük ve samimiyet damgasını vuruyordu.
İsa, öğretileri nedeniyle kısa zamanda Yahudi otoriteleri ile çelişkiye düştü. Onu politik ve sosyal huzuru bozan bir kişi gibi görüyorlardı. En üst Yahudi yargıcı olan Sanhedrin tarafından Kudüs’te ölüme mahkum edildi. Onu Roma Valisi Pontius Pilate’nin karşısına çıkardılar. Pilate, İsa’nın çarmıha gerilerek idam edilmesi emrini verdi. Çarmıha gerilmesinden üç gün sonra İsa’nın dirildiği iddia edildi. Bu durum takipçilerinin onun Mesih (“Christ”, Yunanca kutsal kişi) olduğu yönündeki inançlarını doğruluyordu.
Sonraki iki yüzyıl boyunca Yeni Ahit’in dört incilinde anlatılan İsa’nın öğretisi Roma dünyasında yaygınlaştı. Bu süreçte Küçük Asyalı eski bir çadır imalatçısı olan St. Paul’ün yazdıkları önemli bir rol oynamıştı. Yeni Ahit’in yirmi yedi kitabından on üçü onun elinden çıkmıştı. Roma imparatorları ümitsizce bu yeni ve tehlikeli kültün yaygınlaşmasını engellemeye çalıştılar. Bunun için ilk Hıristiyanlara büyük baskılar yapıldı. Hıristiyanları hedef alan en kitlesel baskı uygulamaları M.S. 250 yılında Decius ve M.S. 303 – 311 yılları arasında Diocletian dönemlerinde yaşanmıştır. Sonunda M.S. 313 yılında İmparator I. Konstantin bir hoşgörü buyruğu yayınlamış ve M.S. 324 yılında Hıristiyanlığın ülkenin resmi dini olmasına yol açan süreci başlatmıştır (Bu süreç M.S. 381 yılında Birinci İstanbul Konsili’nde tamamlanacaktır). Daha sonra Hıristiyanlık Avrupa’da ve daha da uzaklarda yaygınlaşmaya devam etmiştir. Batı medeniyetinin şekillenmesinde çok büyük bir etkisi olmuştur.
Mısır’dan sonraki ilk önemli Afrika devleti olan Kuş Krallığı (Kuşitler) günümüzde Sudan sınırları içerisinde yer alan Nubiya’nın yukarı bölgelerinde kurulmuştu. Giderek büyüyen krallık bir yüzyıl içerisinde Mısır’ı fethetmiştir.
M.Ö. 2000 yıllarında Kuşitler büyük ölçüde kuzey komşusu Mısır’ın egemenliği altındaydı. Buna rağmen Kuşitler zengin ve bağımsız bir kültür geliştirebilmişlerdi. M.Ö. 1000 civarında Mısır etkisi zayıflarken Kuş yöneticileri bağımsızlıklarını kazandılar. M.Ö. 800 yılında başkenti Napata olan yeni Kuşitler kuruldu. M.Ö. 715 civarında Kral Piye ve Kral Şabaka liderliğindeki Kuşitler, Mısır’daki hakim hanedanlığı devirip ülkeyi fethettiler. M.Ö. 654 yılında kadar Kuş kralları yeni firavunlar olarak ülkede hüküm sürdüler. Yeni başkentleri muhtemelen Memphis’ti. Daha sonra gerçekleşen Asur istilası onları Kuş bölgesine geri dönmeye zorladı.
Kuş Medeniyeti gelişmeye devam etti. M.Ö. 591 yılında başkentlerini güneydeki Meroë şehrine taşıdılar. Burası Nil’in doğu kıyısındaydı ve Kızıldeniz’e yakındı. Başkentte ticaret gelişme gösterdi. Özellikle abanoz, fildişi ve altından yapılan süs eşyalarının ticareti çok yaygındı. Tapınakları, evleri ve sarayları ile Meroë büyük bir şehir halini aldı. Meroë aynı zamanda zengin demir cevherlerine ve kereste kaynaklarına sahipti. Bunlar Afrika’nın ilk demir sanayisi için gerekli hammadde kaynakları oldular. Kuşitler aynı zamanda alfabetik bir yazı geliştiren ilk halklardandır (Bu yazı henüz deşifre edilememiştir).
M.S. 3. yüzyıla gelindiğinde, Kuşitler gerilemeye başladı. Bu durumun en önemli nedeni muhtemelen doğal kaynakların tükenmeye başlamasıydı. Ayrıca Kızıldeniz ticaretinin de komşu krallık Aksum’a kaptırılması gerilemenin başlamasının önemli nedenlerinden biriydi (Aksum M.S. 350 yılında Kuş bölgesini işgal etti ve Meroë’yi yok etti).
Tunus’un sahil şeridinde yer alan Kartaca şehri M.Ö. 814 yılında Fenikeliler (Bkz. sayfa 22) tarafından kurulmuştu. Hızla Kuzey Afrika sahilinin en önemli şehirlerinden biri haline geldi. Kuruluş süreci pek çok efsaneye konu olmuştu. Romalı Şair Virgil’in Aeneid isimli eserinde, Fenike şehri Sur’dan kaçan Kraliçe Dido’nun Kartaca’yı bulduğu anlatılmaktadır.
M.Ö. 600 civarında Kartaca, Fenike kontrolünden çıktı. Kendisini büyük bir ticaret merkezi haline getirdi. Bu yolla Afrika içleri ile Akdeniz dünyasını birbirine bağlıyordu. Zenginliğinin temelinde deniz yolculukları ve ticaret vardı. Aynı zamanda Kuzey Afrika ve Güney İspanya’daki gümüş madenleri de önemli bir gelir kaynağıydı.
Kartaca’nın Kuzey Afrika, İspanya ve Sicilya’daki (Burada koloniler kurulmuştu) emelleri çeşitli gerilimlerin yaşanmasına neden oldu. Önce M.Ö. 5. yüzyılda Yunanistan’la, sonrasında M.Ö. 264 yılında başlayan Pön Savaşları’nda Roma ile sorunlar ortaya çıktı. II. Pön Savaşı (M.Ö. 218-201) İspanya Komutanı Hannibal önderliğinde yaşandı. Hannibal Roma’ya doğru bir orduyu ve kırk fili Alplerden yürütmeye çalışması ile ünlenmişti. En büyük zaferini